Kategoriler
Yazılarım

Hiperaktif Ve Dikkat Eksikliği Olan Çocuklar İçin Sınıf İçi Düzenlemeler

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, çocuklar arasında görülen en yaygın bozukluklardan biridir. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği olan çocuklarda, okul çağından önce ve okul çağında hareketlilik ve dikkat eksikliği belirgin olarak göze çarpar. Bu çocukların işlevselliği belirgin bir şekilde bozulur, özellikle okul döneminde göreceli bir başarısızlık ve sık sık öğretmeninden uyarı alma görülür. Oysaki çocuk, derse konsantre olmadığından, çoğu zaman normal zekâya hatta normalin üstü zekâya sahip olduğu halde derslerinde başarısızlık göstermektedir. Bu tür çocukları idare etmesi zordur. Çocuğun sosyal ilişkileri bozulur, bunun üzerine dersteki başarısızlıkları da binince kendine olan güveni ve öz değeri düşer. Bu sebeple çocuğun hem psikososyal açıdan desteklenmesi hem de bu çocuklara eğitmenlik yapma vazifesinde olan öğretmenlerin yönlendirmesi ve davranışları çok önemlidir. Yanlış tutumlar çocuğun hareketliliğini daha da artırmakla kalmayıp, çocuğu başarılı olabilecekken başarısızlığa itmektedir. Hiperaktif çocukların diğer yaşıtlarıyla birlikte normal bir okula devam etmelerinde bir sakınca yoktur. Yalnız bu çocukları eğitmekle yükümlü olan öğretmenlerin bir takım hususları bilmeleri ve bu hususlara göre davranmaları gerekmektedir. Bu notların amacı; bu öğretmenler için bazı pratik bilgiler sunmak ve sınıfta uygulayabilecekleri stratejiler önermektir.

Her şeyden önce şunu bilmek gerekir ki; hiperaktivite bozukluğu nörolojik bir bozukluktur ve bu bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkan davranışlar çocuğun kontrolünde değildir. Bu davranışlarından dolayı çocuk asla kınanmamalı, davranışları tembellik, dikkatsizlik, umursamazlık, kişilik özelliği gibi sebeplere bağlanmamalıdır. Bu çocukların öğretmenleri mümkün olduğu kadar esnek davranabilmelidir. Hiperaktif çocuklar, güvenli bir ortam sağlandığında normal çocuklardan daha başarılı olabilmekteler. Öğretmenlerin hiperaktivite bozukluğu hakkında daha çok bilgi edinmeleri hatta hizmet iç eğitim almalarında fayda vardır.

Dikkat eksikliği gösteren çocuklar için kullanılacak stratejiler:

Dikkat eksikliği belirtileri şunlardır: dikkatlerini uzun süre toparlayamazlar, başladıkları işlerin sonunu getirmekte güçlük çekerler, dikkat gerektiren günlük işlerden kaçınırlar, eşyalarını sık sık kaybederler, günlük işlerinde unutkanlık vardır, işlerini düzensiz ve dağınık yaparlar, genelde bir işten diğerine çok sık geçiş yaparlar, karşılarındakini dinlememe konudan konuya atlama görülür, dikkatleri ilgisiz uyaranlarla sık sık dağılır, çalışmaları plansızdır, yaptıkları işlerde dikkatsizce hatalar yaparlar.

Bu çocuklar için şu stratejileri kullanın:

  • Bir soru sormadan önce duraklayarak ya da etrafınıza göz gezdirerek çocukta merak uyandırın.

  • Öğrencileri rast gele seçerek derse kaldırın.

  • Herhangi bir öğrenci, bir soruyu cevaplarken diğerlerinin dikkatini çekin.

  • Dikkati dağılmaya başlayan öğrenciye ( konuyla alakasız da olabilir) basit bir soru sorun. Yalnız soruyu ceza amaçlı sormamaya dikkat edin.

  • Çocuğun ismini verdiğiniz örneklerde ya da konuda örnek kullanın.

  • Çocukla aranızda özel bir espri oluşturun.

  • Dikkati dağınık çocuğa yakın durun ve dersi anlatırken çocukla fiziksel bir temas oluşturun. ( elini omuzuna atmak gibi)

  • Ders ilerledikçe sınıf içinde dolaşın ve çocuğun kitabında anlattığınız konunun üzerine hafifçe vurarak onun dikkatini toplamasını sağlayın.

  • Anlatılacak konuları mümkün oldukça kısa tutun.

  • Çocuk için zihinsel ve fiziksel alternatifler yaratın.

  • Derste mümkün olduğu kadar görsel ve işitsel malzemeler kullanın. ( renkli kartlar, teyp, harita, resim vb.)

  • Çocuklara hayal kurma vakitleri verin.

  • Talimatlarınız basit ve somut olmalı.

  • Talimatlarınızı yumuşak bir ses tonuyla verin.

  • Çocuğa kendi kendisini kontrol etmeyi öğretin.

  • Sunacağınız konuyu çocuğun ilgileriyle ilişkilendirerek anlatın.

  • Sık sık grup çalışmaları yapın.

Bilişsel bozukluk gösteren çocuklar için kullanılacak stratejiler:

Bu çocuklar ellerindeki işi bitirmekte güçlük çekerler. Konuşurken alakasız kelimeler kullanırlar. Bir iş yaparken gösterdikleri performans düşük olur ve ne yapmaları gerektiğini anlamamış olduklarını gösterir. İşi genellikle ne yaptıklarının farkında olmadan ve düşünmeden yaparlar. Fevridirler.

  • Çocuğa karşı olumlu bir tutum takının.

  • Sınıf içi kuralları ve sosyal kuralları açık ve anlaşılır bir şekilde anlatın.

  • Çocukla aranızda özel bir işaret oluşturun.

  • Çocukla öğretmen arasındaki benzerlikler üzerine vurgu yapabileceğiniz özel konuşma vakitleri ayarlayın.

  • Çocuğun alakasız gibi görünen cevap ve tepkilerini, konuyla alakası olup olmama hususunda inceleyin.

  • Herhangi bir öğrenciyi soruları yazmakla görevlendirin.

  • Soruyu cevaplamadan önce çocuğa sorusunu tekrarlatın.

  • Bilinen bir hikâye seçin ve zincirleme bir şekilde öğrencilere anlattırın.

  • Yeni bir konuya başladığınızda ayrıntılara girmeden önce öğrencilere o konuyla ilgili sorular ürettirin.

  • Gerçek ile hayali birbirinden ayırt ettirmek için gerçek-hayal karışımı hikâyeler anlatın ve çocuklara ayırımları üzerinde vurgu yapabilecekleri yorumlarını anlattırın.

  • Öğrencilere ‘doğru’, ‘olabilir ama olmadı’, ‘Olması imkânsız ve olmadı’ gibi cevaplar verebilecekleri yazılı projeler verin.

  • Dürüst olmadığı zaman çocuğu yalanı ile yüzleştirmeyin.

  • Dikkat dağıtıcı şeyleri çocuğun sırasında veya sınıfta bulundurmayın.

  • Kısa ödevler verin.

  • Doğru yapmanın hızlı yapmaktan daha önemli olduğuna dair konuşmalar yapın. Önemli olan nicelik değil niteliktir.

  • Bir öğretmen olarak temponuzu sık sık kontrol edin.

  • Sınıfta bir duvar saati bulundurun ve bir alıştırma üzerinde ne kadar çalışacaklarını çocuklara önceden söyleyin.

  • Bu çocuklardan tamamladıkları ödevlerini dosyalamalarını isteyin.

  • Çocuğa kendi kendine konuşmayı öğretin.

Sınıf içi bazı davranışlar için getirilebilecek düzenlemeler:

Bu davranışları gördüğünüzde bu düzenlemeleri getirin:

  • Bir planı ya da işi takip etmekte güçlük çekmek(gerçekçi olmayan uzun süreli amaçlar edinmek, konudan sapmak)
    – Uzun süreli amaçlar edinmiş öğrencinin amaçlarını ulaşılabilir gerçekçi parçalara ayırın.
    – Çocuğa, bu amaca ulaşmak için ne yapması gerektiğini tek tek sorarak amacını ulaşılabilir bir amaca dönene kadar küçültün.
    – Öğrencinin amaçları doğrultusunda ilerlemesini takip edin ve aşılması gereken her bir basamağı dikkatlice zamanlamasına yardımcı olun.

  • Belirli bir işi yaparken basamakları takip etmekte ve işi tamamlamakta güçlük çekmek
    – İşi çalışılabilir ve elde edilebilir parçalara bölün.
    – Her bir basamak için örnek gösterin.
    – Tamamlaması gereken aktivitenin gereklerini belirtin (matematik ödevin bu 8 problemi doğru bir şekilde çözünce bitecek bunları bitirmeden diğer ödevine başlama)

  • Zincir halinde verilen komutları, talimatları doğru bir şekilde takip etmekte güçlük.
    – Talimatı vermeden önce çocuğun dikkatini çekin. Sözel talimatları yazılı talimatlarla birlikte verin.
    – Talimatlarınız açık ve anlaşılır olmalıdır. Bir anda tek bir talimat verin sonra sırayla ötekilere geçin.
    – Bütün sınıfa verilen talimatı çocuğa özel olarak tekrar edin.( bunu yaparken diğer öğrencilere çocuğun durumunu hissettirmemelisiniz)
    – Çocuğun direktifi anlayıp anlamadığını kontrol etmek için, direktifi tekrar ettirin.

  • Konuları ya da yapılacak işleri öncelik sırasına göre düzenlemede güçlük çekmek.
    – Ödevleri ve konuları öncelik sırasına göre verin.
    – Çocuğa yardım için bir örnek hazırlayın ve onu sırasına yapıştırın. Bu örneğe sık sık atıfta bulunun.

  • Ödevleri tamamlamada güçlük çekmek.
    – Her bir ödevi tamamlamak için gereken basamakları açıkça yazın ve sözel olarak belirtin.
    – Ödevleri mümkün olduğu kadar kısa verin
    – Uzun ödevleri parçalara ayırın ve belirlediğiniz tarihlerde( sürede) her bir parçasının tamamlanmasını sağlayın.
    – Ödevleri sık sık kontrol edin. Çocuğa geri-bildirimde bulunun.
    – Çocuğa her ders için bir çalışma arkadaşı ayarlayın.

  • Hafıza gerektiren derslerde güçlük çekmek
    – Dersi anlatırken mümkün olduğu kadar görsel, işitsel, yazılı, hareketli araçlar kullanın.
    – Çocuğa hafıza tekniklerini öğretin.

  • Sınavlarda güçlük çekmek.
    – Çocuğa sınav için ek süre tanıyın, çocuğa yazılı sınav yerine sözlü sınav verin.
    – Sınav kâğıtları temiz ve okunaklı olmalıdır. Her sorunun altına cevap için boşluk bırakın. Cevap ile soru aynı sayfada olmalı.
    – Çocuğa sessiz bir ortamda ayrı olarak sınav verin.

  • Sözel olmayan işaretleri, beden dilini yanlış anlama.
    – Beden dilinin ne anlattığını çocuğa açıklayın.
    – Beden dilini çocuğa öğretmek için, role-playing yaptırın.

  • Yazılı metinleri anlamada güçlük çekmek. Ana fikri, yardımcı fikirleri ayırt edememe, önemsiz ayrıntılara takılma
    – Çocuğa vereceğiniz metinde ana fikrin altını çizin.
    – Metindeki önemli noktaları gösteren bir metin taslağı verin.
    – Çocuğa ana fikri ve yardımcı fikirleri bulmayı öğretin.
    – Eğer imkânınız varsa metnin kasetini sağlayın.

  • Sözel sunumları anlamakta güçlük çekmek.
    – Anlattığınız konunun yazılı kopyasına çocuğa verin.
    – Öğrencilerin not alırken birbirlerine bakmalarına izin verin.
    – Çocuğu kendi notları ile arkadaşlarının notlarını karşılaştırması için teşvik edin.
    – Çocuğu kayıt cihazı kullanmaya teşvik edin.
    – Konunun anahtar kelimelerini tahtaya yazın ve onlara vurgu yapın.

  • Dikkati korumada güçlük çekmek.
    – Çocuğun dikkatini ödüllendirin.
    – Çalışmayı küçük parçalara bölün.
    – Çocukla fiziksel yakınlık sağlayın.
    – Çocuğu duvar tarafında bir yere oturtun ve sırasında dikkat dağıtıcı bir şey bulundurmayın.( Çocuğa bunu cezalandırma amaçlı yapmadığınızı anlatın)

  • Dağınıklık ve eşyaları kaybetme.
    – Çocuğa organizasyon tekniklerini öğretin
    – Haftalık, aylık ödev kâğıtlarını bir dosyada toplattırın ve eksik olup olmadığını kontrol edin.
    – Günlük çalışma materyallerini listeleyin ve ödev ya da konu için gerekli sayfa düzenini gösterin.
    – Ödevlerdeki hatalarını düzelterek çocuğa geri bildirimde bulunun.

  • El yazısının bozuk olması.(kelimeleri bitişik yazma, büyük harf küçük harf ayrımını yapamama, akıcılığın olmaması, harflerin doğru yazılmaması).
    – Bilgisayarda yazılmış ödevleri kabul edin.
    – Öğrencinin isteği doğrultusunda alternatif metotları kabul edin.(Ödevin sözel verilmesi, daktilo ile yazılması vb.)
    – Çocuğu bozuk yazısından dolayı asla yargılamayın.
    – Kısa ödevlere izin verin.
    – Önemli olanın ödevin uzun olmasının değil kaliteli olmasının olduğunu vurgulayın.

  • Verimli ders çalışamama.
    – Verimli ders çalışma yöntemlerini çocuğa öğretin.

  • Hayale dalmak
    – Çocuğun derse aktif bir şekilde katılmasını sağlayın.
    – Çocuklar için özel hayal kurma vakitleri ayırın.

  • Dikkat çekmeye çalışmak, sınıfta dolaşmak, bağırmak, arkadaşlarına sataşmak vs.
    – Çocuğa başkalarının dikkatini uygun davranışlarla nasıl çekebileceklerini öğretin.
    – Çocuğun uygun davranışlarını ödüllendirin.
    – Çocukla sessiz durduğu zaman ilgileneceğiniz hususunda emin kılın.

  • Yerinde duramama, aşırı hareketlilik.
    – Öğrenciye sık sık ayağa kalkma ve sınıfta dolaşma imkânı verin.
    – Çocuğun küçük şeylerle, silgi, küçük bir top, lastik gibi, oynamasına izin verin.

  • Değişikliklerde, yeni bir aktiviteye geçmek, sınıf değiştirmek vb. zorluk çıkarmak, toparlanmayı reddetmek, yeniliklere direnç göstermek.
    – Çocuğu yapacağınız değişiklik için hazırlayın. Program değişikliği için önceden sinyal verin( şimdi bu alıştırmayı bitirince bahçeye çıkacağız ve oyun oynayacağız)

  • Rekabet ya da baskı yaratan durumlarda aşırı heyecanlanmak.
    – Çocuğa rakibinin kendisi olduğunu vurgulayın.
    – Çocuklara rekabete yönelik değil dayanışmaya yönelik oyunlar oynatın.

  • Takım çalışmalarında uyumsuz davranmak.
    – Çocuğa sorumluluk ve liderlik verin.
    – Çocuğu öğretmene yakın tutun.

  • Tehlikeli sonuçlar doğurabilecek davranışlarda bulunma, sonucunu düşünmeme.
    – Çocuğa davranışının ne gibi tehlikeler doğurabileceğini fark ettirmeye çalışın.
    – Sorumluluk sahibi çocuklarla eşleştirin.
    – Çocuğa bir şeyi yapmadan önce durmasını, düşünmesini, sonra yapmasını öğretin.

  • Yetişkinlerle zayıf iletişim, otoriteye karşı koyma.
    – Çocuğa karşı olumlu bir tutum takının.
    – Çocukla istemediğiniz davranışları ve sebepleri üzerine bireysel olarak görüşün.

Kategoriler
Yazılarım

Hiperaktif Ve Dikkat Eksikliği Olan Çocuk İçin Aile Ne Yapabilir?

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Hiperaktif ve dikkat eksikliği olan bir çocuğa sahip olmak her ana baba için başa çıkılması güç bir durumdur. Fakat hayat, bu çocuklar için sanıldığından daha zordur. Okulda başarısızlığa uğramak, bir oyunun sonunu getirememek ve arkadaşlarını kaybetmek. Bütün gece dikkatini ödev üzerinde toplamak için verilen mücadele ve sabahında ödevi okula götürmeyi unutmak Her gün gittikçe artan bu hüsranlar çocuk için başa çıkılması daha zor durumlara yol açmaktadır. Bazı çocuklar bu engellenmeleri kuralları çiğneyerek, kavga ederek, uygunsuz davranışlar göstererek gidermeye çalışırken, kimisi de bedensel yakınmalarla endişelerini dışa vururlar. Bir kısım çocuk ise ihtiyaçlarını ve korkularını içine atarak, gerçekte kendilerini ne kadar kötü hissettiklerini örtmeye çalışırlar.

Hiperaktif bir çocukla yaşamak yeterince zordur

Öfkeli, sürekli oyuncaklarını gasp eden, eşyalarını kaybeden bir kardeşe yahut sınıf arkadaşına sahip olmak da yeterince zor bir durumdur. Hiperaktif bir çocukla yaşayan yahut onunla aynı sınıfı paylaşan çocukların da çeşitli engellenme hislerine kapılmaları olasıdır. Bu çocuklar, anne babaları yahut öğretmenleri hiperaktif çocukla ilgilenirken, kendilerini ihmal edilmiş hissedebilirler. Kardeşlerini veya sınıf arkadaşlarını sevmek isterler fakat bu bazen o kadar zordur ki!

Genel disiplin yöntemleri hiperaktif çocuklarda etkili değildir

Belki de en zor olanı bu çocukların ebeveyni olmaktır. Bu çocukların sürekli hareket halinde olmaları ve davranışlarını kontrol altında tutamamaları ebeveyn için meydan okuyucu bir durum yaratır. Anne baba, sürekli öfke nöbetleri geçiren, etrafı dağıtan, sözlerini dinlemeyen, hareketlerinin sonuçlarını düşünmeyen böyle bir çocuk karşısında kendini çaresiz ve kayba uğramış hissederler. Genel disiplin yöntemleri ise hiperaktif ve dikkat eksikliği olan çocuklarda etkili değildir çünkü gerçekte bu çocuklar bu şekilde hareket etmeyi kendileri seçmezler. Yanlış olduğunu bildiği halde ebeveyn kendini çocuğa bağırırken, onu aşağılarken hatta hırpalarken bulabilir. Ebeveynin bu tip tepkileri daha üzücü sonuçlar doğurur. Bu da anne babanın kendini iyi bir ebeveyn olmamakla suçlamasına kadar gider.

İlaç tedavisi davranış problemlerini çözse bile duygusal problemleri çözemiyor

Peki ,tüm bu olumsuz durumlardan bir çıkış yolu var mı dır? İlaçla tedavi bazı istenmeyen davranışların kontrolünde etkili olmaktadır. Fakat ilacın hala ulaşamadığı ve çözümsüz bıraktığı, problemin başka boyutları mevcuttur. Çünkü bu bozukluk sadece davranışları değil duyguları da derinden etkilemektedir. Bazı hiperaktif çocuk için azarlanmak, sahip oldukları tek dikkat çekme yolu haline gelmiştir. Bu çocuklar kendi değerliliklerini ve yeterliliklerini inşa edebilecekleri çok az deneyim yaşamışlardır. Eğer onlar hiperaktifseler, sık sık ne kadar kötü olduklarının konuşulduğuna tanık olurlar, davranışları için cezalandırılırlar. Eğer çocuk dağınıksa ve bir konu üzerinde dikkatini toplayamıyorsa, okulda başarısızlığa uğrayacak ve tembel olarak algılanacaktır. Saldırgan davranışları onun arkadaşları tarafından dışlanmasına sebep olacak, bu da çocuğu sosyal ilişkiler kurmaktan mahrum bırakacaktır. Bu boyutlarda engellenmelerle karşılaşmak bu çocukları garip, anormal veya aptal olmak gibi büyük bir korku geliştirmelerine sebep olabilir. Bu gibi durumların önlenmesi için hem çocuğun hem de ailenin, davranış sorunları ve duygusal sorunlarla başa çıkma becerileri geliştirebilecekleri profesyonel bir yardım almaları zaruridir. Profesyonel bir yardım sadece bu davranışlarla başa çıkma yollarını değil, çocuğun ve ailenin kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olur.

Hiperaktif ve dikkat eksikliği olan çocuklar için aile ne yapabilir?

  • Ev programlarını organize edin: oyun, yemek, yatış, ders çalışma, televizyon seyretme, ev işleri gibi ev içi faaliyetlerin zamanlarını gösterecek bir ev programı hazırlayın ve bunu çocuğun her zaman görebileceği bir yere asın. Eğer çocuk programı hala okumadıysa, her günün faaliyetlerini gösterecek resimler ve semboller kullanın. Programdaki herhangi bir değişikliği önceden çocuğa haber verin.

  • Ev kuralarını belirleyin: Ailede geçerli kuralları basit, açık ve kısa bir şekilde belirleyin ve bu kuralları anlaşılır bir şekilde çocuğa açıklayın. Kuralları ve uyulmadığı takdirde getireceği neticeleri açıkça yazarak ev programının yanına asın. Kuralların çiğnenmesi halinde verilecek ceza geçerli, çabuk ve tutarlı olmalıdır.

  • Olumlu olun: Çocuğa ne yapmaması gerektiğinden çok ne yapmasını istediğinizi söyleyin. Çocuğun her iyi davranışını her zaman ödüllendirin- kapıyı yavaşça örtme, üstünü giyme gibi basit davranışlar olsa bile- Çocuğun yanlışlarına vurgu yapmak yerine doğrularını övün ve ödüllendirin.

  • Direktiflerinizin anlaşıldığından emin olun: Bir emir vermeden önce, çocuğun dikkatini çekin ve direk gözlerinin içine bakın. Sonra çocuğa açık bir şekilde, sakin bir ses tonuyla ne yapmasını istediğinizi söyleyin. Çocuğun anlayıp anlamadığını kontrol etmek için direktifinizi tekrar etmesini isteyin. Vereceğiniz direktifler kısa ve basit olmalıdır. Zor ve aşamalı işler için direktifleri tek tek verin. Aynı anda sıralı komutlar vermeyin.

  • Tutarlı olun: Sadece yerine getirebileceğiniz sözler verin. Ne söylediyseniz muhakkak yerine getirin. Emirleri ve kuralları sürekli tekrar etmek bir işe yaramayacaktır. Bu yüzden çocuk bir kuralı bozduğunda, sadece bir kere sakin bir ses tonuyla uyarın eğer uyarınız dikkate alınmazsa daha önce söz verdiğiniz cezayı uygulayın. Fiziksel cezaları kullanmaktan kaçının, bu tip cezalar durumu daha da kötüleştirir.

  • Çocuğu sürekli gözlem altında tutun: Hiperaktif çocuklar çok fevri olduklarından sürekli izlenmelidir.

  • Çocuğun arkadaşlarını izleyin: Hiperaktif bir çocuk için sosyal kuralları ve ilişkileri öğrenmek ve korumak zordur. Bu yüzden çocuğun oyun arkadaşları dikkatli seçilmeli, fiziksel ve dilsel yetenekleri benzer çocuklarla arkadaşlık yapması sağlanmalıdır. Eve aynı anda sadece bir ya da iki arkadaşı davet edilmeli, oyun oynarken iletişimleri gözlenmeli, ev içinde kavga istenmediği çocuklara açıkça belirtilmelidir.

  • Okul faaliyetlerine yardım edin: Okul zamanları çocuk için oldukça zordur. Bir gece önceden çocuğun giyecekleri ve okul çantası hazırlanmalı, gerekli malzemeler konulmalıdır. Çocuğa giyinmesi ve kahvaltı etmesi için yeterli zaman tanınmalıdır. Eğer çocuk sabahları yavaş hareket ediyorsa muhakkak giyinme ve kahvaltı için yeterli zaman ayrılmalıdır.

  • Ödevlerin hazırlanmasına yardım edin: Ödevler için düzenli bir çalışma yeri ayarlayın. Bu yerin, sessiz ve dikkat dağıtıcı şeylerden (televizyon, diğer insanlar vb.) uzak olması gerekir. Ödevleri küçük parçalara ayırın, zaman içine yayarak her ödevden sonra teneffüs verin. Mesela, çocuk okuldan geldikten sonra, yemeğini verin. Bir süre oynamasına izin verdikten sonra ödevine başlatın. Ders çalışma saatlerini, çocuğun hoşlandığı şeyleri yapabileceği dinlenme aralarına bölün. Çocuğa bol bol cesaret verin.

  • Notları değil çocuğun çabasını ödüllendirin.

  • Çocuğunuza mümkün oldukça çok zaman ayırın. Onu bol bol dinleyin ve vermek istediği mesajları anlamaya çalışın.

  • Çocukla sık sık fiziksel temasta bulunun. Bu çocuklar fiziksel temasa çok ihtiyaç duyarlar.( kucaklamak, güreşmek vb.)

  • Onları oldukları gibi kabul edin. Beklentilerinizi sınırlarına göre ayarlayın. Gerçekleştiremeyecekleri beklentilere girmeyin.

  • Çocuğa ev içinde sorumluluklar verin.

  • Beraber eğlendirici ilginç hikâyeler okuyun. Çocuğu soru sormaya ve kitap okumaya teşvik edin.

Kategoriler
Yazılarım

Hayır Demek

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Arkadaşınız sizden borç istiyor fakat biliyorsunuz ki geçmişte de birkaç kez borç istemişti ve ne yazık ki arkadaşınız borcunu geri ödeme hususunda iyi bir sicile sahip değil. Ve siz aslında kendinizi fazlasıyla kullanılmış hissettiğiniz halde ona hayır demekte zorlanıyor musunuz? Ya da hayır demeyi başardınız fakat kendinizi suçlu ve kötü mü hissediyorsunuz?

Neden “Hayır” demek bu kadar zor?

Doğumumuzdan itibaren onay almak, varlığımızın kabul görmesi sağlıklı ve mutlu bir yaşam için temel gereksinimlerimizden biridir. Bizler yetişirken çeşitli şekillerde onay almayı öğreniriz, mesela başkalarına evet dediğimizde bizi daha çok sevdiklerini, başkalarıyla aynı fikirde olmadığımız zamanlarda, kendi fikrimizi ifade etmenin gruptan dışlanmamıza sebep olacağını düşünüyor olabiliriz. Çünkü bizler beğenilmek ve sevilmek isteriz ve birinin isteğini reddettiğimiz de sevilmeyeceğimizi, onay almayacağımızı düşünürüz.

Niçin “Hayır” demeliyiz?

Yeterince vaktimiz ve kaynağımız olmadığında, değerlerimizle düşüncelerimizle çelişen isteklerle karşılaştığımızda, kişisel ihtiyaç ve isteklerimizle çakışan durumlarda veya kendimizce reddetmek için sebeplerimizin olduğu durumlarda hayır diyebilmeliyiz. Aksi halde her şeyden önce kendimize olan saygımızı kaybederiz, başkalarının bizi sömürmesine izin vererek, kendi kendimizi de sömürmüş oluruz. İstemediğimiz halde evet dersek, neticesinde hissedeceğimiz hisler; kızgınlık, kullanılmışlık hissi, utanç, mutsuzluk, düşük öz değer olacaktır.

Gençlere ve Çocuklara “Hayır” demeyi öğretmeliyiz

Çocuk ve gençler için negatif akran baskısı tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Hayır deme becerisi gelişmemiş çocuk ve gençler akran baskısını daha kolay boyun eğerler. Genç, bağımlılık yapan maddeye, arkadaş grubuna ayak uydurma, dışlanmama isteği adına hayır diyemeyebilir. Ya da bir çocuk, art niyetli bir kimsenin istismarına, hayır demeyi bilmediği için daha açık hale gelir.

Nasıl “Hayır” demeli?

“Hayır” cevabını almak pek çok kişi için tatsız bir durumdur. Bunun için “hayır” ı karşımızdakinin duygularını incitmeyecek bir tarzda fakat aynı zamanda kendinden emin ve kesin bir şekilde dile getirmemiz önemlidir.

  • Beden dilinizin ve ses tonunuzun söylediklerimizle uyumlu olmasına dikkat edin.

  • Karşımızdakiyle göz kontağı kurarak, gündelik sakin bir konuşma tonu kullanın.

  • Hayır dedikten sonra kısa ve net şekilde sebebini belirtin. “Sana ödevinde yardım edemeyeceğim, çünkü öğretmen herkesin ödevi yardım almadan yapması gerektiğini söyledi.”
    “Şu anda seninle konuşamayacağım, yarın erken kalkmam lazım ve kendimi çok yorgun hissediyorum.”

  • Uygun durumlarda isteği başka bir zamana erteleyin. “Bugün müsait değilim fakat önümüzdeki hafta görüşebiliriz.”

  • Uygun durumlarda farklı bir şekilde yardımcı olabileceğinizi belirtin. “Senin için bu raporu yazamam fakat istersen sen yazarken sana okuyabilirim.”

  • Bazı durumlarda düşünmek için süre isteyebilir ve düşündükten sonra karar verebilirsiniz. “Sana borç verip veremeyeceğimi, bu ayki harcamalarıma bir göz attıktan sonra söyleyebilirim.”

  • Dürüst ve açık olun. “Seninle vakit geçirmek hoşuma gidiyor fakat gideceğimiz yerlere hep sen karar veriyorsun. Aslına bakarsan, oraya gitmek istemiyorum.”

Kategoriler
Yazılarım

Ergenlik Dönemi

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

İnsan anne karnına düştüğü andan itibaren sürekli bir gelişim ve değişim halindedir. Yaklaşık 9 yaşına kadar, akran çocuklar arasında çok belirgin bir fiziksel farklılık görülmez. Her çocuk aşağı yukarı aynı zamanda ilk adımını atar ya da ilk kelimesini söyler. Fakat ergenlik dönemi, fiziksel büyüme ve olgunlaşmanın akranlar arasında birkaç yıl arayla gerçekleştiği uzun bir süreçtir. Bazı çocuklar 9 yaşında ergenliğe adım atarken bazılarının erginleşmesi 16 yaşını bulur.

Ergenlik, çocukluktan gençliğe geçiş dönemidir. Genel olarak 9-19 yaş arası olarak kabul edilir fakat bu yaş dilimi bireyden bireye değişir. Bu dönemde büyüme çok hızlıdır. Hızlı büyüme, hormonel değişimler, zihinsel yeterliliğin artması, arkadaş etkisinin güçlenmesi ve sorumlulukların artması duygusal karmaşayı beraberinde getirir. Genç, bu dönemde kimliğini oluşturmak için çok büyük bir çaba harcar. Ebeveynlerin çocuk yetiştirirken en fazla zorlanacakları dönem ergenliktir demek yanlış olmaz. Bir çeşit kriz dönemi de denilebilir. Tıpta ergenlik; erken, orta ve geç ergenlik olmak üzere üç dönemde değerlendirilir. Bir ergen bulunduğu bu üç döneme göre değişik özellikler gösterir.

Erken Ergenlik Dönemi

Erken ergenlik dönemi buluğ çağıdır. Kızlarda ilk regl, erkeklerde gece rüyalanmalarının başlaması ile sona eren, fizyolojik değişiklikler evresidir. Buluğ çağı kızlarda altı ay kadar sürerken erkeklerde iki yılı geçebilir.

Buluğ Çağında görülen fizyolojik değişiklikler:

  • Kızlarda, göğüsler büyür, tüylenme başlar, vücut büyür ve hatlar yuvarlaklaşır, hızlı kilo artışı olur. Hızlı kilo artışını genellikle regl izler. Kız çocuklarında aybaşı kanamasının gerçekleşebilmesi için vücutta belirli bir miktarda yağ depolanması gerekmektedir. Bu sebeple kız çocuklarının bu dönemde kilo almaları normaldir.

  • Erkeklerde, yumurtalıklar büyür, sperm yapımı başlar, beden büyür, ses kalınlaşır, tüylenme başlar ve kaslar gelişir.

  • Cilt yağlanır. Hormon seviyesindeki artıştan dolayı deri problemleri, sivilceler, görülebilir.

  • Ergen hızlı büyümenin neticesinde özelikle kol ve bacaklarında ağrı hissedebilir.

Erken ergenlik döneminde çocuğun ilgisi bedeni üzerine yoğunlaşır. Ergen vücudunda neler olduğunu anlamak ister. Hızlı değişim şaşkınlık ve kaygı yaratabilir. Çocuk sürekli normal olup olmadığını sorgular. Bu dönemde genç, ebeveyni tarafından bilgilendirilmeli ve yaşadığı değişikliklerin normal olduğu vurgulanmalıdır.

Orta Ergenlik Dönemi

Orta ergenlik dönemi 14-16 yaş arasını kapsar. Bu dönem duygusal değişimin yoğun olduğu riskli bir dönemdir. Eğer ergen duygusal gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlayamazsa, gelecekteki stresli olaylarla başa çıkmakta zorlanabilir. Duygusal gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlaması ise ergenliğin getirdiği diğer değişimlerle de kolayca başa çıkabileceği anlamına gelir.

Bu dönemde genç birey yaşadığı kaygıları ve gerginliği dışa vurma ihtiyacı güder. Sebepsiz yere sinirlenir, bağırır, ağlar, sürekli şikâyet eder, memnuniyetsizdir.

Ergenlik döneminde genç yoğun çelişkiler ve ikilemler yaşar. Bir yandan kişiliğini ispatlamak için bağımsızlık savaşı verirken, öte yandan ailesinin sevgi ve onayına ihtiyaç duyar. Bir gün önce beğendiği kıyafeti ertesi gün beğenmez. Sonuçlarını düşünmeden tehlikeli bir davranışa girebilecek kadar kendine güvenirken, birine saati soramayacak kadar kendine güvensiz olabilir.

Aynanın karşısında saatlerini harcayan genç, ertesi gün küçük bir sivilce yüzünden sokağa çıkmayı reddedebilir. Ergenler dış görünümleriyle aşırı ilgilidirler. Giyim onlar için ayrı bir titizlik konusudur. Beğendikleri, benzemek istedikleri kişiler gibi giyinmek ve görünmek isterler. Bunun altında ait olma duygusu yatmaktadır.

Ergenlik öncesi çocuk, ilk sırada anne-babasını ya da öğretmenini model alırken, ergenlikle birlikte bu önem sırasında köklü bir değişiklik olur. Artık ergen için birinci sırada arkadaşları gelmektedir. Arkadaşlarının ne düşündükleri, neler yaptıkları onun için çok önemlidir. Duygularını arkadaşları ile paylaşmaktan hoşlanır. Karşı cinse olan ilgisi artar.

Bu dönem hayranlıkların bol olduğu bir dönemdir. Gençlik çağı, kim olduğunun sorgulandığı çağdır. Genç sürekli “Ben kimim?”, “Niye varım?” gibi sorular sorar ve bu soruların cevaplarını arar. Kişiliğini ararken yoluna çıkan modellerden kendisine bir şeyler katmak ister.

Geç Ergenlik Dönemi

Geç ergenlik 17-19 yaşlarını kapsar. Geç ergenlikte fiziksel büyüme yavaşlar. Bu dönemde genç, bir yetişkin görünümünü alır. Uyku ve yeme ihtiyacı yetişkin seviyesine ulaşır. Hemcinsleri ile yakın arkadaş olma ihtiyacı azalır. Daha ziyade geleceği ile ilgilenir. En sık sorduğu soru “ Ben ne olacağım?” sorusudur. Meslek seçimi ile ilgilidir. Toplum tarafından kabul edilmek ve saygı görmek ister. Karşı cinse olan ilgisi daha da artar. Bu dönemde genç kızlar romantik aşk arayışı içine girebilirler. Erkekler eş seçimi ve evlilik konularına kızlardan daha az ilgi duyarlar. Bu dönemde meslek belirleme, yuva kurma ve sosyal hayata katılabilme temel amaçlardır.

Ergen-Ebeveyn İlişkileri

Ergenlik dönemi ergen ve aile arasında çatışmanın sık yaşandığı bir dönemdir. Genç bu dönemde kendini tanımak için büyük bir çaba harcar. Kafasındaki pek çok soruya cevap bulmaya çalışır. Zaman zaman kendisinin dahi cevaplamakta güçlük çektiği bu sorular hakkında, ailesiyle karşı karşıya gelir. Mesela, aniden kendisini sinirlendiren şeyin ne olduğunu ailesine anlatamayabilir. Bir müddet önce gayet neşeliyken, birdenbire niçin durgunlaştığını kendisi de anlamaz. Bu belirsizlik ve ani değişimler aileyi huzursuz eder. Ebeveyn bu tip durumlarla nasıl başa çıkacağını bilemeyebilir. Ergenlik döneminin çalkantısı genç kadar, aileyi de etkiler.

Bu dönemle ilgili, ergenle arkadaş olunması gerektiği gibi yanlış bir inanış vardır. Genç bu dönemde kendisi ile aynı duyguları paylaşan ve onu en iyi anladığını düşündüğü arkadaşlarına yönelir. Arkadaşlarının onun hakkındaki düşüncelerini çok önemser. Ailesinin arkadaşlarını eleştirmesine tahammül edemez. Anne-babasının düşüncülerini işe yaramaz bulur. Kendince onlardan öğrenecek bir şeyi kalmamıştır. Ebeveynin beğenilerini küçük görür. Bir yandan onlardan bağımsız olduğunu ispatlamaya çalışırken, öte yandan ebeveynin sevgisine ihtiyaç duyar. Bu süreçte anne-babaya düşen görev, bunun geçici bir dönem olduğunun bilincinde olarak, gence sabır ve sevgi ile yaklaşmaktır.

Sevgi ve güven ortamı içerisinde büyüyen bir genç, ailesi ile daha az çatışır. Sağlıklı kurallar çocukta güven duygusunun gelişebilmesi için en temel şarttır. Aslında ergenlikteki krizin aşılması, geçmişte çocukla kurulmuş olan ilişkinin ne kadar sağlıklı olduğuyla birebir ilişkilidir. Küçük yaştan itibaren benimsetilmiş kurallar, ergenlikte de geçerliliğini korur. Mesela, çocuğa izinsiz bir yere gitmemesi gerektiği kuralı sağlıklı bir şekilde kabul ettirilmişse, ergenlikte de bu konuda bir sorun yaşanmaz.

Anne-baba ergenin kendisine yaptığı itirazları, otoritesine karşı yapılmış bir başkaldırı ya da saygısızlık olarak algılamamalıdır. Bu dönemde gencin asi olması gayet normaldir. Genç bu şekilde kendisinin de bir birey olduğunu, söyleyecek bir sözünün bulunduğunu ailesine ispatlamaya çalışır. Fakat gence tartışmanın ve itirazların saygı çerçevesinde, kırıcı olmadan ve medeni bir yolla nasıl yapılacağı öğretilmelidir.

Çocuğa sorumluluk duygusunu aşılanabilmesi için, ebeveynin bu konuda çocuğa örnek olması şarttır. Küçük de olsa çocuğa verilen sözün yerine getirilmesi gerekir. Hakların sorumlulukların yerine getirilmesi sonucunda kazanıldığı düşüncesinin çocuğa yerleştirilmesi, onu hayata daha olgun hazırlar. Ergenlik çağında çocuğun sorumlulukları artar ve farklılaşır. Gence kaldırabileceği kadar sorumluluk verilmeli, başkaları ile kıyas edilmemelidir.

Bu dönemde genç aşırı alıngan ve kırılgandır. En ufak bir eleştiriye karşı tahammülsüz olur. Buna karşın ergenin kendisi ebeveynlerini acımasızca eleştirir. Genç “ben merkezli” yaşar ve zaman zaman bencil ve acımasızdır. Anne-baba, soğukkanlı ve sakin kalmaya çalışmalı, çocukla gereksiz tartışmalara girmekten kaçınmalıdır. Çocuğun onaylamadığınız davranışlarını, iletişimi keserek cezalandırmak çok yanlıştır. Problemlere mümkün olduğunca uzlaşmacı yaklaşmalıdır.

Ergenin zihinsel ve duygusal karmaşası, çevresine de yansır. Bazı zamanlar genç çok dağınık ve vurdumduymaz olabilir. Uzun uzun çekilen nasihatlere karşı duyarsız olurlar. Bu dönemde aşırı baskıcı olmak, ergeni arkadaş grubuna daha fazla yaklaştırır. Bunun yerine onu dinlemeli ve empati kurmaya çalışmalıdır. Anlamak, gencin her yaptığını onaylamak anlamına gelmez, sınırları çok iyi korumalıdır. Sınırları korumak için kuralların uygulanmasında tutarlı ve kararlı bir tutum izlemelidir. Mesela, sonradan onaylanacak bir şeye baştan hayır demek doğru değildir.

Ergenlik çağında, çocuğun okul başarısı düşebilir. Fakat bu çağın her zaman olumsuz değişiklikler getirdiği düşünülmemelidir. Bilakis, gencin bu dönemde zihinsel kapasitesi yetkinliğe erişir; soyut kavramları daha iyi anlar, ilgi alanları genişler ve olayları daha mantıklı değerlendirir. Artık yetişkinler gibi, sosyal, politik, dini konulara ilgi duyar, bu konularda düşünmeye başlar. Genç idealist ve hayalcidir. Dünyayı değiştirebileceğine yürekten inanır. Eğer birey, sizin öğrettiğiniz değer ve inançları sorgulamaya başladıysa, fazla paniğe kapılmamalıdır. Bu çağda inanç krizi yaşanabilir. Birçok ergen, bu çağda ebeveynin görüşlerine aykırı düşünceleri benimsese bile, 20’li yaşlarda, ailesinin kendisine öğretmiş olduğu inanç ve değerlere geri dönmektedir.

Ancak genç,

  • Derslerinin tümünde gözle görülür bir düşme yaşıyorsa,

  • Arkadaşlarından uzaklaşıyor, sürekli yalnız vakit geçiriyorsa,

  • Aşırı derecede içe kapanıksa,

  • Sürekli mutsuz ve kaygılı ise,

  • Geleceğe dair konuşmuyor ve plan yapmıyorsa,

  • Aşırı harcama yapıyorsa

aile bir uzmana başvurmalıdır.

Ergen-Arkadaş ilişkileri

Ergenlik çağı boyunca çocuğun yaşamında arkadaş ilişkileri birincil rol oynar. Artık çocuğun, sosyal ve duygusal hayatının merkezinde, aile değil, arkadaşlar vardır. Bazen ebeveyn, çocuğun akranlarını bir tehlike unsuru olarak görebilir. Fakat bu gerçekte çok doğru değildir. Çoğu zaman akranlar birbirlerine aile değerlerini aşılarlar, birlikte takım oyunları oynarlar, birbirlerini ibadet etmeye özendirirler. Arkadaş grubu empati, anlayış ve merhametin kaynağı olabilir.

Bireyler genellikle kendilerine benzer kişilerle arkadaşlık ederler. Sağlıklı yetişmiş ve aile değerlerini benimsemiş bir çocuk, kendisi gibi olan çocukları arkadaş olarak seçer. Anne-baba arkadaş seçiminde, gence güvendiğini hissettirmeli ve asla arkadaşlık ilişkilerine kaba bir şekilde müdahale etmemelidir. Çocuğun çok özel hislerini irdelemekten de kaçınılmalıdır.

Ancak, çocuk yanlış arkadaşlık ilişkileri içerisine girmişse, bu yanlış ilişki hususunda ikna edilmelidir. Doğrudan o kişi ile arkadaşlık etmeyi yasaklamak, çocuğu ebeveynden daha çok uzaklaştıracak ve arkadaş grubuna daha çok yaklaştıracaktır. Bunun yerine, çocuğun arkadaşlık ettiği akranları ve aileleri ile tanışmalı, çocuk arkadaşlarını eve davet etmek için teşvik edilmelidir. Şunu unutmamak gerekir ki, pek çok insan kötü alışkanlıklarını; içki, sigara, okuldan kaçma, ders çalışmama vb. arkadaş çevresinde edinmektedir.

Ergen ve Cinsellik

Gençlik çağı, cinsel olgunluğun tamamlandığı çağdır. Bu dönem sonunda ergen evliliğe hazır duruma gelir. Bu çağda çocuk cinsellikle ilgili pek çok şeyi bilmek ister. Eğer ebeveyn, çocuğa cinsellik hakkında eğitim vermekten kaçınırsa, çocuk bu bilgileri sağlıksız bir şekilde akranlarından alır. Bir genç her gün ortalama 700-800 kez cinsellik hakkında düşünür. (Yetişkinlikte bu oran 85-120 arasındadır.) Bunun temel sebebi ise bilgisizliktir. Kız çocukların anneleri, erkek çocukların ise babaları tarafından bilgilendirilmesi bu yüzden çok önemlidir.

Genç, her ne kadar cinsel anlamda olgunlaşsa da duygusal gelişimi aynı hızla ilerlemediği için, bu cinsel uyanıştan bunalır ve rahatsızlık duyar. Toplumda özellikle kız çocuklarına karşı yanlış tutumlar olabilmektedir. Örneğin, adet gören kız çocuğunun azarlanması gibi. Bu tip tutumlar çocukta travma etkisi yaratabilir. Annenin cinselliğe yaklaşımı, kız çocuk üzerinde çok etkilidir. Mesela, eğer anne kızını regl hali hakkında bilgilendirirken utanır ya da sıkıntı duyarsa, bu çocukta endişeye sebebiyet verir. Ya da baba kadınlar hakkındaki ön yargılarını çarpık bir şekilde kız çocuğuna yansıtabilir. Bu durumda çarpıtılmış algının düzeltilmesi gerekir.

Ergenlikte Sağlık Sorunları

Ergenlikte en sık rastlanan sağlık sorunları aşırı yeme (obesite) ve aşırı kilo kaybı (anoreksiya nevroza ) dır. Anoreksiya nevroza, çocuğun yanlış beden imgesi ile alakalıdır. Sıklıkla ergen, zayıf olmasına rağmen kendini aşırı kilolu görür. Obesite ise genetik olabilir ya da yanlış beslenme alışkanlıklarından kaynaklanır.

Aile içi problemler, olumsuz yaşam koşulları, kötü deneyimler, düşük öz değer, okul başarısızlığı, ergende depresyona sebep olabilir. Ergenlik depresyonu, ergenlikte görülen duygusal dalgalanmalarla karıştırılmamalıdır. Bu dalgalanmalar sırasında ergen her ne kadar karamsar ve mutsuz gibi görünse de bu gelip geçici bir durumudur ve ergenin normal yaşantısını sürdürmesine engel olmaz. Fakat depresyonda, en az bir ay süregelmek şartı ile, karamsarlık, kendini değersiz bulma, intihar düşüncesi, suçluluk duygusu, uyku ve yeme bozukluğu, ümitsizlik gibi özellikler görülür. Bu durumda bir uzmandan yardım almak en doğru seçimdir.

Kategoriler
Yazılarım

Ergenlik Dönemindeki Genç Kızların En Önemli Problemi: Düşük Öz Değer

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

14-17 yaş dilimi ergenlik döneminin en zorlu yıllarıdır. Bu yaşlarda ergen hızlı bir duygusal değişim sürecine girer. Gencin gerginliği evde çeşitli sorunlara neden olabilir. Bunun yanında biyolojik değişiklikler, kültürel beklentiler, duygusal gerilim ve olası travmalar genç kızın bu kriz dönemini başarıyla atlatmasını engelleyebilir. Ergenlik döneminde kız çocukları, erkek akranlarına göre psikolojik rahatsızlık geçirmeye daha yatkındırlar. Özelikle ergen kızlar, erkeklerden daha fazla depresyona girmekte ve intihara daha eğilimli olmaktadır.

Ergenlikle birlikte kız çocuklarının öz değerleri azalıyor

Araştırmalar ergenlikle birlikte çocukların öz değerlerinin düştüğünü göstermektedir. Fakat kız çocuklarında öz değerin azalması erkek akranlarına göre daha belirgindir. Ergenlik dönemi hızlı biyolojik değişiklikleri de beraberinde getirir. Erkek çocukları için fiziksel görünümün daha erkeksi hale gelmesi, sesinin kalınlaşması, kaslarının güçlenmesi gibi değişiklikler arzu edilen gelişmelerdir. Hâlbuki aynı durum kız çocukları için geçerli değildir. Genç kızlar fiziksel görünümleri ile daha ilgili oldukları için, yeni görünümlerini kabullenmekte zorluk çekebilmektedir. Kız çocukları her ne kadar fiziksel olarak, erkek akranlarından daha hızlı ve daha önce gelişmeye başlasalar da henüz bu değişikliklerle başa çıkabilecek duygusal donanıma sahip olmayabilirler. Fiziksel olgunlaşma ile duygusal olgunlaşma arasındaki kopukluk genç kızı strese sokmakta ve öz saygısını azaltmaktadır. Bir de bunun üzerine toplumun ve ailenin beklentileri eklenince, pek çok genç kız kendisini yetersiz hissetmekte ve kendisine olan güveni kaybetmektedir.

Öz değer nedir?

Öz değer kişinin kendisine verdiği değer ve kendisini algılama biçimidir. Öz değeri yüksek olan kişiler kendilerine, dolayısıyla etrafındaki insanlara güvenirler. Bazı zamanlar kendimizi yetersiz ve güvensiz hissetmemiz normaldir. Mesela, bazen işimizde ya da sosyal ilişkilerimizde başarısızlığa uğrayabiliriz. Fakat bu başarısızlığımızın bizi değersiz bir insan yaptığını düşünmeyiz.

İnsanlar kendilerini değersiz hissettiklerinde, başkalarının da onlar hakkında öyle hissettiğini zannederler. Öz değeri düşük insanlar, etrafındaki insanların onları yeterince sevmediklerini, onu ezmeye çalıştıklarını ve aşağı gördüklerini düşünürler. Bu düşünceler kişiyi, diğer insanları aşağı görmeye, kaba davranmaya, ezmeye çalışmaya itebileceği gibi, bazen yalnızlığa da itebilir. Öz değeri düşük olan kimseler, bir müddet sonra bu duygulardan kurtulmak için pek çok tehlikeye açık hale gelirler.

Kendine olan güvenin ve saygının kaybı ise, ergenlik döneminde genç kızlar arasında çok yaygın olan depresyon, yeme bozuklukları, içki-sigara tüketimi ve erken cinsel ilişkiye girme gibi problemlere neden olabilmektedir.

Ergenlikte genç kızların öz değerini düşüren faktörler nelerdir?

Öz değer, doğumdan itibaren bebeğin önce anne ile ileriki yaşlarda ise yakınındaki diğer insanlarla; baba, kardeşler, evin büyükleri, arkadaşlar, öğretmenler gibi, etkileşimi neticesinde şekillenir. Evde çocuğa değer verilmesi, sıkıntılarının önemsenmesi, başarabileceği sorumlulukların verilmesi ve bunların takdir edilmesi çocuğun öz değerini pozitif yönde artırıcı tutumlardır. Öz değer sürekli değişken bir yapıdadır. Özellikle, ergenlik gibi stresin ve karmaşanın yoğun yaşandığı dönemlerde, çok daha kırılgan olabilmektedir.

1.Ailenin ve toplumun yüksek beklentisi genç kızın güvenini sarsıyor

Çocuklar, gençliğe adım atana kadar, kendi yeteneklerinden ve sorumluluklarını yerine getirebileceklerden şüphe etmezler. Fakat ergenlikle birlikte bu durum tersine döner. Hızlı biyolojik değişimler ve toplumsal etkiler gencin kendine olan güvenini sarsabilir. Özellikle toplumda genç kızlardan beklenilen davranışlar daha kesin sınırlarla ve katı bir şekilde çizilmiştir. Genç kızın bu sınırların dışına çıkması ailesi ve çevresindeki insanlar tarafından tepkiyle karşılanır. Örneğin;15-16 yaşlarındaki bir genç kızın çocuksu hareketleri yadırganır ve eleştirilere hedef olur. Sürekli eleştirilen ve davranışları kontrol altında tutulan genç kızlar bir müddet sonra kendine güvenlerini ve özsaygılarını yitirebilmektedir. Ailenin genç kızdan yapabileceklerinin fazlasını istemesi, gencin kendisini olumsuz algılamasına neden olmaktadır. Mesela; annenin kızından kendisi kadar temiz ve titiz olmasını beklemesi veya notları düşük olduğu için sürekli eleştirmesi genç kızın kendisini “ben beceriksizin tekiyim” gibi olumsuz bir şekilde algılamasına neden olabilmektedir.

2.Günümüzün değişen güzellik standartları yeme bozukluklarının en önemli sebebi

Ergenlikle birlikte, genç kızlar daha kadınsı bir görünüm alırlar. Fakat bu görünüm çoğu zaman, özellikle medyada dikte edilen güzellik standartlarına uymaz. Mesela, genç kız bir manken kadar zayıf değildir, boyu yeterince uzun değildir, yüzü sivilcelidir. Gencin fiziksel görünüşünden memnuniyetsizliği öz değerinde yıkıcı etki yapmaktadır. Özellikle 11-12 yaşlarındaki kız çocukları bedenlerindeki değişikliklere karşı çok duyarlıdır. Bu yaşlarda beden görünümleriyle ilgili sorun yaşayan bir çocuğun,16 yaşında yeme bozukluğu yaşama riski daha fazladır.

Günümüzde ergen kızlar arasında yayılan bir hastalık: Yeme bozuklukları

Tüketime dayalı pek çok sektörün hedef kitlesini genç kızlar oluşturmaktadır. Yazılı ve görsel medyada çizilen güzellik standartlarını yakalamak için gençler yarışır hale gelmiştir. Bu standartları yakalayamayan genç kızlar ise hızla bunalıma sürüklenmekte ve yanlış beslenme alışkanlıkları edinmektedir. Pek çok genç kız güzellik uğruna aç dolaşmakta, bazen bu açlık anoreksia nevroza (genç kız bedenini yanlış algılar. Zayıf olsa dahi, kendisini aşırı şişman bulur ve yemek yemeyi reddeder) blumia nevroza (yine kilo alma kaygısından kaynaklanır. Genç kız aşırı yer, fakat daha sonra yediklerini çıkarır) gibi ergenlikte görülen psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır.

3.Genç kızlar çekici görünerek öz değerlerini artırmaya çalışıyorlar

Çağımızda insanlar kendilerini; görüntüleri, sahip oldukları veya kariyerleri ile tanımlama eğilimindedir. Kendini, aslında kendisi olmayan şeylerle tanımlayan insanlar, ellerindekini kaybedince benlik yıkımı yaşamaktadır.

Birçok ergen kız, dış görünüşlerini benliklerinin en önemli parçası olduğunu düşünmektedir. Yani genç kızlar kendilerini değerleri, kişilikleri, ahlaki erdemleri, entelektüel kapasiteleri ile tanımlamak yerine, bedenleri ile tanımlıyorlar. Genç kızlara yönelik pek çok yayın bu görüşü beslemektedir. Örneğin, kadın dergilerinde, reklamlarda, televizyon programlarında “ideal kadın zayıf ve güzel olur” mesajı verilmekte, zayıf olmak sağlıklı bir yaşam gereği olarak değil, güzellik şartı olarak sunulmaktadır.

4. Öz değeri düşük olan gençler, akranlarının baskısına direnemiyorlar

Ergenlikte arkadaş ilişkileri daha fazla önem kazanır. Gençler, yaşıtları arasında kendilerini daha rahat ifade edebilir ve daha değerli hissederler. Akran ilişkileri bir gruba ait olabilmeyi, dolayısıyla değerli olma duygusunu da beraberinde getirir. Bazen gençler, kendilerini bir gruba kabul ettirmek için yanlış davranışlarda bulunabilirler. Ya da kendisi yanlış olduğunu düşünse bile, gruptan dışlanmamak için, akran baskısına göz yumabilir. Sigara, alkol gibi pek çok bağımlılığın arkadaş grubu içerisinde edinildiği unutulmamalıdır. Mesela, genç kız arkadaşlarının “ana kuzusu” diyerek alay etmelerinden endişe edebilir ve çağırdıkları her yere gidebilir.

5.Toplumda genç kızlara yeterince olumlu mesaj verilmiyor

Toplumumuzda kız çocuklarına sunulan imkânlarla, erkek çocuklarına sunulan imkânlar eşit değildir. Mesela, pek çok aile kız çocuğunu okutmayı gereksiz ya da lüks görüyor. Genç kızların akademik başarısı, erkek akranları kadar önemsenmiyor. Annelerin kızları için en büyük hayali, bir doktor ya da mühendis olması değil, bir doktor ya da bir mühendisle evlenmesi olunca, genç kızların akademik başarıları göz ardı edilebiliyor. Ayrıca, ergenlikle birlikte genç kızlar sık sık sözlü ve fiziksel tacize maruz kalıyorlar. Sokakta, televizyonlarda, maçlarda, okulda ve hatta evlerde kadın veya genç kız olmak, olumsuz bir şeymiş gibi telaffuz ediliyor. Kadın olmak çoğu zaman cinsel mahiyetiyle vurgulanıyor. Bu durum genç kızların cinsel kimliklerini kabul etmelerini zorlaştırıyor.

Genç kızların, özellikle ergenlik döneminde öz değerlerinin beslenmesi gerekir

Ergenlikte yaşanılan pek çok psikolojik rahatsızlığın temelinde öz değer eksikliği yatmaktadır. Sağlıklı bir nesil için genç kızların ebeveynleri ve eğitimciler tarafından daha fazla desteklenmesi ve öz değerlerinin olumlu yönde geliştirilmesi gerekmektedir. Bunun için;

  • Ergenliğe kadar bir çocuk kim olduğu veya bu dünyadaki rolü ile ilgilenmez. Hayat dolu, neşeli ve ilgilidir. Fakat ergenlikle birlikte, çocuk kimliğini aramaya başlar, sürekli kendisi ve bedeniyle ilgilenir. Bu dönemde genç kız aşırı sinirli, alıngan, hırçın ve eleştirel olabilir. Annenin bunun normal bir süreç olduğunu bilmesi ve kızına sabırla yaklaşması gerekir.

  • İhtiyaç duyduğunda orada hazır olduğunuzu kızınıza hissettirin. Problemlerini dinleyin ve sıkıntılarını, küçük bile olsa, önemseyin. Mesela; kızınız için o gün ne giyineceği, önemli bir stres kaynağı olabilir. Bu konuda eleştirel yaklaşmak yerine ona yardımcı olmaya çalışın.

  • Kızınızı ergenlikte görülebilecek biyolojik değişiklikler hakkında bilgilendirin. Bu değişikliklerin normal olduğunu ona zaman zaman hatırlatın.

  • Kızınıza, onu, O yapan şeyin dış görüntüsü olmadığını, asıl önemli olanın taşıdığı değerlerin, kişiliğinin, erdemlerinin olduğunu anlatın.

  • Akranların baskısına karşı, ona dirençli olmayı öğretin. Mesela, kızınıza inançlarından taviz vermemesi gerektiğini anlatın. Eğer yanlış olduğunu düşünüyorsa, gruptan dışlanma ya da alay mevzu olma pahasına bile olsa “hayır” demesi gerektiğini öğretin.

  • Sık sık iltifat edin.

  • Sağlıklı beslenmesini sağlayın.

  • Ona çeşitli faaliyet alanları açın. Spor yapmasını, sosyal aktivitelere katılmasını destekleyin.

  • Ergenlikte yaşadığınız deneyimleri onunla paylaşın.

  • Kızınızın akademik başarısını takip edin. Birlikte mesleki bir amaç belirleyin ve bu yönde ona destek olun.

  • Okuldaki devam durumunu ve ders durumunu sık sık öğretmenleri ile görüşün.

  • Arkadaşları, öğretmenleri veya kardeşleri ile yaşadığı problemleri dinleyin. Onu suçlamak yerine gerçekte yaşadığı problemin ne olduğunu göstermeye çalışın.

  • Ergen kızlarda görülen depresyonun en önemli nedeni bedenine karşı duyduğu olumsuz hislerdir. Bu konuda hassas davranın. Görünümüyle alay etmeyin, başkalarının alay etmesine müsaade etmeyin.

  • Kızınız toplumdan, okuldan, dergilerden, dizilerden değeri ve dünyadaki yeri ile ilgili sürekli olumsuz mesaj almaktadır. Bu mesajların farkında olun. Bunların anlamını onunla tartışın. Ona örnek olabilecek kadınların hayatlarını anlatan kitaplar alın.

  • Çocuğun yaşına uygun, politika, çevre, ekonomi, bilim konuları ile ilgilenmesini teşvik edin. Bu konularda sınıf içinde tartışmalara katılmasını ve düşüncelerini savunmasını takdir edin.

  • Her ne kadar çağımız teknoloji çağı olsa da, genç kızlar teknolojik gelişmelerden, erkek akranları kadar haberdar değiller. Kızınızın bilgisayar kullanmasını öğrenmesini sağlayın.

  • Ona her hangi bir tacize uğradığında, gelip size anlatabilecek kadar güven verin.

Kategoriler
Yazılarım

Çocuğum Bir Hırsız Mı?

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Dört yaşındaki çocuğunuzla markete gittiğiniz, alışverişinizi yapıp eve döndüğünüzde çocuğunuzun elinde ona satın almadığınız bir çikolata gördünüz. Pek çok anne-baba bu durumda ne düşüneceğine veya nasıl davranacağına karar veremeyebilir. Eğer 4 yaşındaki çocuğunuz başkasına ait bir malı izinsiz alıyorsa bunu hırsızlık olarak görmemelisiniz. Her ne kadar çocuk başkasına ait bir şeye dokunmaması gerektiğini bilse bile neyin kime ait olduğunu tam olarak ayırt edemeyebilir. Ya da dünyada işlerin, alışveriş yapmak gibi, nasıl yürüdüğü hakkında tam bir bilgisi yoktur. Mesela, marketten annesi de pek çok şey almakta ama bu sorun olmamaktadır neden onun çok istediği çikolatayı alması sorun olsun ki!

Çocuğunuzun dürüst olması için, kendisini güvende hissetmesini sağlayın

Çocuğunuza çikolatayı nereden aldığını sorduğunuz zaman sokakta bulduğunu ya da birinin verdiğini söyleyebilir. Çocuk, kendisini güvende hissetmediği için yalan söyleyecektir. Çocuğun dürüst olması için kendisinin güvende olduğunu hissetmesini sağlayın. Mesela ona “benim için en önemli olan şey senin bana karşı dürüst olmam. Yaptığın hatayı düzeltmen için sana yardımcı olabilirim ama bana doğruyu söylemelisin. Ayrıca bana dürüst davranmazsan senin ne zaman doğru ne zaman yalan söylediğini anlayamam. Bu durumda da hep şüphe içinde kalırım. Benden bir şey istediğinde onu yapmak konusunda daha isteksiz olurum” diyebilirsiniz.

Çocuğunuzun hırsız veya yalancı olduğunu düşünmeyin

Çocuklar kendilerine verilen rolü çabuk benimserler. Sürekli yaramaz olduğu söylenen bir çocuk gerçekten yaramaz olur. Aynı şekilde çocuğunuza hırsız ya da yalancı yaftası vurursanız o şekilde davranmaya başlar.

Bazı anne-babalar çocukları yalan söylediği için ağızlarına karabiber sürerler. Oysa şunu unutmamak gerekir, çocuk korkarsa daha çok yalan söyler. Çocuğun doğru söylemesi için güven ortamının sağlanması şarttır.

Çocuğunuza aldığı şeyi geri iade etmesini öğretin

Çocuğunuzun izinsiz ya da parasını ödemeden aldığı şeyi fark eder etmez onunla birlikte gidin ve hatasını nasıl düzelteceğini ona gösterin. Mesela çocuk çikolatayı bitirmiş olsa bile paketini, birlikte markete götürün. Çocuğunuzdan paketi kasiyere vermesini ve satın alması için parasını ödemesini isteyin. Çocuğunuzun parası yoksa ona borç vereceğinizi ama karşılığında evde bir iş yapmasını söyleyin.

Çocuğun aldığı şeyi geri iade etmesi hususunda çabuk ve kararlı hareket etmeniz çok önemlidir. İade işini sonraki güne ertelemeyin. Şartlarınız müsait olmayabilir fakat bu işi sadece konuşarak çözemeyeceğinizi unutmayın ve önceliklerinizi buna göre ayarlayın.

Çocuğun özür dilemesini istemeyin

Kendisine ait olmayan bir şeyi aldığında çocuğunuzdan bunun için özür dilemesini istemeyin. Çünkü çocuk yanlış bir şey yapma niyetinde değildir sadece ne yapması gerektiğini tam olarak anlayamamıştır.

Çocuğunuza iyi model olun

Çocuğunuzun dürüst yetişmesini istiyorsanız önce sizin dürüst olmanız gerekir. Ufak tefek dahi olsa çocuğunuza asla yalan söylemeyin. Bazen anne babalar çocuklarına istedikleri şeyleri yapmaları için vaatlerde bulunurlar. Mesela “eğer şimdi uyursan, uyanınca seni parka götüreceğim” gibi. Bu tip vaatlerde bulunduğunuz zaman muhakkak yerine getirin. Yahut gerçekleştiremeyeceğiniz vaatlerde bulunmayın. Aynı şekilde çocuk bir başkasına yalan söylerken size şahit olabilir ve bunun doğal bir şey olduğunu öğrenir.

Kategoriler
Yazılarım

Derslerden Soğumuş Öğrencilerin Kısır Döngüsü

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Başarısız ve dersten uzaklaşmış bir öğrenci kısır bir döngüye girmiş ve çıkamıyordur. Başarısız öğrenci, anlayamadığı için okuyamaz; okuyup konulara girmedikçe merak ve ilgi duymaz; merak ve ilgi duymadığı için okumaz.

Kısır Döngü Nasıl İşler?

kisir_dongu

Bu Kısır Döngü Nasıl Kırılır?

Kısır döngü, işin içine girebilmek için etkili olabilecek bir strateji ile kırılabilir. Başarmak zorunda olduğu öğrenme konusu ne olursa olsun, öğrenci, o konuyu, mutlaka kendi bilgi ve anlayış durumuna uygun düzeyde bir kitaptan öğrenmeye başlamalıdır. Kısır döngüden çıkmak ve öğrenme yolunda ilerlemek için başlama noktası olarak seçilecek uygun düzey, öğrenci için ne çok kolay, ne de çok zor bir düzeydir. Çünkü okunan bilgiler çok basit olursa öğrenecek fazla bir şey olmaz ve bıkkınlık duyulur. Çok zor olduğu zaman hiç anlaşılmadığı için ümitsizliğe düşülür. Öyle ise, uğraşılan konu ne olursa olsun, okumak ve öğrenmek için seçilen içerik, bilinmeyen, fakat bilinenlerle bağlantıya getirilerek biraz çaba ile anlaşılabilecek düzeyde olmalıdır. Anlamanın da ilgi duymanın da sırrı bu noktadadır. Bilmemek, fakat bildikleriyle anlayabilecek konumda olmak, anlamayla birlikte ilgi doğurur.

İstek Ve Azim Yapılan İşin İçinden Çıkar

Görülüyor ki istek ve azim gibi, ilgi de yapılan işin içinden doğmalıdır. Kişi kendi bilgileriyle bağlantıya getiremeyeceği zorlukta bir içerikle uğraşırken, ona ‘’anlamaya çalış, ilgi duy, konsantre ol, dikkatini ver’’gibi kişinin içinde bulunduğu durumun psikolojik gerçeğini hesaba katmadan öğrenciye öğüt vermek, onu büsbütün ruhsal çatışma içine itmekten başka sonuç vermez. Gerekli olan öğüt değil, isteği, ilgiyi, azmi işin içinden doğduracak uygun düzeyde içeriklerle öğrenmeyi mümkün hale getirmek, anlama zevkini tattırmaktır. Anlamak zevk verir, ilgi uyandırır, güven duygusu aşılar. Bu güzel duygular, öğrenciyi daha fazla okumaya sevk eder. Onun istek ve azmini arttırır ve onu, tadını aldığı iş için bir çalışma programı yapmaya teşvik eder. Bu noktaya gelmiş öğrenci, derece derece daha ileri, ama hep biraz çaba ile anlayabileceği kitaplar seçmelidir.

Öğrenciler Derslerden Neden Soğurlar?

Dersten soğuma ve okumadan uzaklaşma, anlama ümidini kaybetmek ve kendi kapasitesinden şüpheye düşmek yüzündendir. İnsan kendisini yeniden küskünlüğe ve karamsarlığa sevk edecek nahoş bir işe doğal olarak el atmak istemez.

Hiçbir Öğrenci Ve Birey Kendi Gerçek Kapasitesini Kullanmamaktadır

Potansiyel kapasitenin son sınırı bilinemez. Fakat son sınırın, şu ana kadar gerçekleşmiş kabiliyetten daha yüksek olduğunu ortaya koyma şansı, bireyin kendi elindedir. Bir benzetme yaparak durumu açıklamak gerekirse, potansiyel kapasite bir tohumdur. Tohum şu ya da bu kalitede olabilir. Ama o tohumdan, kendi potansiyelinin elverdiği en iyi nitelikte bir bitki elde etme, toprak, iklim ve bakım koşullarına bağlıdır. Aynı tohum koşullara göre, iyi ya da kötü bir bitki meydana getirebilir. Tohum neyse odur. Ama aynı tohumla, koşullara göre çok değişik kalitelerde bitki elde edilebilir. Tohumun potansiyeli hiçbir koşulda bilinmeyeceğine göre, Bu çeşitli kalitelerin hapsi, ideal koşullarda meydana gelecek kalitenin altında olacaktır. Bunun gibi öğrencilerin ve bizlerin potansiyel kapasitesi, yeteneği ne ise odur. Kimse doğuştan gelen potansiyel kapasitesini değiştiremez. Ama ideal koşullara yaklaşarak, potansiyel kapasitesini daha büyük oranda gerçekleşebilir. Yani koşulları olumlu yönde hazırlayarak, son sınırı bilinmeyen kendi potansiyel kapasitesini, şu andakinden daha yüksek bir başarı derecesine çevirebilir.

[1] ÖZAKPINAR, Prof.Yılmaz ‘’Verimli Ders Çalışmanın Psikolojik Koşulları’’ Say. 13-23

Kategoriler
Yazılarım

Ders Çalışma Konusunda İsteksizlik ya da Motivasyon Eksikliği

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Motivasyon belli bir davranışı yapmak için gerekli olan nedenler ya da bir hedefi başarma arzusu şeklinde tanımlanabilir. Eğer ders çalışmak için yeterince motivasyonunuz varsa , bir hedefiniz var ve bu hedefe doğru sizi itecek bir arzuya ,dolayısıyla enerjiye, sahipsiniz demektir. Motive olmuş bir öğrenci demek, belli bir ruh halini yakalamış öğrenci demektir. Bu ruh hali , işi başarmak, hedefine ulaşmak için yani derslerin gereklerini yerine getirmek için yeterli arzuyu içinde barındırır. Peki siz bu ruh haline ne kadar sahipsiniz?

Motive olmuş bir öğrenci misiniz?

Böyle bir öğrenci olmak için her an ders çalışma isteği ile dolup taşmanız ya da kendinizi derslere adamış olmanız gerekmez. Motive olmuş olmak demek dersler göreceli zor olduğunda ya da sıkıcı olmaya başladığında bile gereklerini yerine getirebilmek ve bitirilmesi gereken konuları tamamlayabilmek demektir.

Motive olmuş öğrenciler bunu nasıl başarıyorlar?

İnsanlar 2 şekilde motive olurlar. Birincisi, başarmaları gereken işten gerçekten zevk alırlar. Bunu bazı derslerde yaşamışsınızdır. Bu dersler, zorunlu sorumluluğunuz olduğu için çalıştığınız dersler değildir. Gerçekten üzerinde çalışmaktan, o derste olmaktan, o konuda konuşmaktan ya da faaliyet yapmaktan zevk aldığınız derslerdir. Kimi öğrenci için Edebiyatla ilgili konulara çalışmak ya da araştırma yapmak, bir şeyler okumak başlı başına haz vericiyken kimi bu hazzı matematik problemleri çözerken, teorilerin mantığını çözmeye çalışırken ya da resim çizerken yaşar.

İkincisi, insanlar kendilerini sıkıntıya sokacak bir durumdan kaçınmak yani acıdan kaçmak için motive olurlar. Bir konuyu sevmeseniz bile, onu tamamlamadığınız takdirde düşük not alacağınızı bilmek ya da sınıfta kalacağınızı düşünmek sizi motive eder. Bizler bazen pozitif şekilde bazen negatif şekilde motive oluruz.

Motivasyon kaybı nedir?

Motivasyon kaybına bir işi başarmaya karşı isteksizlik ya da direnç diyebiliriz. Motivasyon kaybını, çok değer verdiğimiz bir nesnenin ya da arkadaşımızın kaybına benzetebilirsiniz. Sonucunda hissedeceğiniz şeyler; endişe, karmaşa, öfke, belirsizlik ya da depresif bir ruh hali olacaktır.

Derslere karşı motivasyon nasıl kaybedilir?

Derslerinizde meydana gelen bir değişiklik ya da üst üste gelen değişiklikler, yaşadığımız olumsuz deneyimler motivasyonunuzun kaybına neden olur. Mesela; konuların gittikçe farklılaşması, göreceli zorlaşması, bazı sorumluluklarınızın derslerin önüne geçmesi veya üst üste düşük notlar almanız ,konularda geride kalmanız, uzun ve kısa vadeli hedeflerinizle alakasız faaliyetlere öncelik tanımanız, ilgi, inanç ve bilgilerinizle örtüşmeyen konularla karşılaşmanız, kendi yeteneklerinize olan inancınızı kaybetmeniz, başkalarının hakkınızda ne düşüneceklerini fazlasıyla önemsemeniz, hata yapma korkusu, daha önemli işler var inancı, motivasyonunuzun kaybına sebep olabilecek nedenlerdendir.

Motivasyon nasıl kazanılır?

Motivasyon kaybedile bilindiğine göre bulunabilirde… Çok değer verdiğiniz bir eşyanızı kaybettiniz .Onun yaşadığınız, girip çıktığınız mekanların birinde olduğunu biliyorsunuz ama yerini bulamıyorsunuz. Fakat şunu da bilirsiniz ki kayıp nesneleri, rahat ve konsantre olduğunuz anlarda bulursunuz. Aynı zamanda motivasyonunuzu bir gecede kaybetmediğinizi de bilirsiniz. Öyleyse kazanılması da zaman alacaktır. İşe kendinize zaman tanımakla başlayabilirsiniz. İkinci adım kendinizle ilgi gözlem yapmak ve bazı soruların cevabını bulmak olacaktır. Bu soruların cevapları motivasyonunuzu kazanmanıza yardımcı olacaktır. Nasıl rahatlamaya başlıyorsunuz? Bir konuya nasıl yoğunlaşıyorsunuz?

Motivasyon kaybı sizin düşüncelerinizi, hislerinizi ve bedeninizi etkileyecektir.
Kendinizi endişeli ve suçlu hissediyor olabilirsiniz.
Asla bu sınavı kazanamayacağım diye düşünüyor olabilirsiniz.
Kendinizi dersin başına oturma hususunda fiziksel bir zorluk içinde bulabilirsiniz.

O zaman kendinize şu soruları sorun Ne hissediyorum? Ne düşünüyorum? Ve fiziksel olarak beni işimden alıkoyan davranışlar neler?

Amaçlara odaklanmak

Kendinize bir amaçlar tablosu yapın.

Bu haftaki amaçlarınız
Bu yılki amaçlarınız
4 senelik amaçlarınız

Şimdi bu amaçlar arasında hangileri sizin için en önemli ? Bu en önemli amaçlarınızdan hangisi ya da hangileri sizi motive olmuş bir öğrenciye dönüştürecek? Hangi amaçlarınızı başarılabilir görüyorsunuz? Bu amaçların başarılabilir olması için neler yapmalısınız? Derslerinizde gösterdiğiniz çaba, yani performansınız amaçlarınızla doğru orantılı mı? Örneğin; Tıp fakültesine gitmek istiyorsanız , fen derslerine yeterli seviyede önem veriyor musunuz?

Ders çalışmanın amaçlar listesindeki konumu

Şimdi sıra, listenizde ders çalışmanın konumunu belirlemeye geldi. Amaçlar listenize göre;
Ders çalışmak amaçlar listenizden silinebilir mi?
Yoksa düşük öncelikli mi?
Yahut başarılamaz mı görüyorsunuz?

Amaçlar listenizdeki bazı şeyler , ders çalışarak elde edebileceğiniz amaçların önüne geçmişse, motivasyonu kaybetmenin ne demek olduğunu deneyimliyorsunuz demektir. Mesela; futbol ya da bilgisayar oynamak, bir an önce para kazanmaya başlamak, arkadaşlarla takılmak, kız/erkek arkadaşımla vakit geçirmek, güzel görünmek bunlar hayatınızda öncelikli amaçlarınız ise ders çalışma motivasyonunu kaybetmeniz doğaldır.

Ders çalışmayı öncelikli amaç haline getirmek.

Kendinizi ders çalışma konusunda motive olmuş farz edin. Bu size neler kazandırırdı? Mesela zorlandığınız bir dersi çalışmak için yeterince motive olmuş olsaydınız; ne yapıyor olurdunuz? Ne hissediyor olurdunuz? Ve neler düşünürdünüz? Bu dersi başarı ile tamamladığınızda hayatınızda neler değişirdi? Gözlerinizi kapatın ve tüm bunları hayal edin. Eğer ders çalışmaya başlamadan önce tüm bunların resmini zihninizde canlandırırsanız, motive olmanız kolaylaşacaktır.

Geçmiş deneyimlerinizden kendinizi en hızlı ve en kolay nasıl motive ettiğinizi araştırın. Negatif mi motive oluyorsunuz? Pozitif mi? Derse başlamayı asla ertelemeyin. Kendinize bir program yapın, dersleri konu başlıkları ile programa yerleştirin ve konuyu bitirdiğinizde kendinizi ödüllendirin. Negatif motive olan biri iseniz, konuyu bitirdiğinizde yaşayacağınız rahatlığı hayal edin.

Kategoriler
Yazılarım

Çocuklarımızı Televizyona Emanet Etmeyelim

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Televizyonun hayatımızın önemli bir parçası haline geldiği bir gerçektir. Ülkemizde her 100 aileden 98’nin oturma odasında bir televizyon vardır. Yetişkinler günlerinin en az 2-3 saatini televizyon karşısında geçiriyorlar. Bu oran gençler ve çocuklarda daha da artıyor. Çünkü çocuklar gündüz kendilerine yönelik programları izlerken, akşamları da ebeveynleriyle birlikte yetişkinlere yönelik programları izliyorlar. Bir çocuğun günde ortalama 3 saat TV izlediğini düşünürsek, bu yılda 1100 saat eder. Bu zaman dilimi, insan ömrüne göre hesaplanacak olursa,70 yaşına ulaşmış bir kimse, ömrünün 7-10 yılını televizyon başında geçiriyor demektir.

Çocuklar neleri izliyor?

İlköğretim öğrencilerinin büyük çoğunluğunun, en çok şiddet içerikli yerli/yabancı dizileri, en az çocuk programlarını izledikleri belirlenmiştir. Yapılan araştırmalar, şiddet içerikli programları izleyen çocukların daha yüksek oranda fiziksel şiddete başvurduklarını ve fiziksel şiddeti bir çözüm yolu olarak benimsediklerini göstermiştir.

Son yıllarda, okullarda şiddet olaylarının hızla artmasında dizi ve programlarının etkisi en önemli sebeptir. Öğretmenler sık sık çocukların birbirlerine karşı hoşgörüsüz, bencil, sevgisiz ve rekabetçi olduklarından şikayet ediyorlar. Çocuklar aralarındaki en küçük bir anlaşmazlığı bile fiziksel şiddet kullanarak, birbirlerini tehdit ederek, gruptan dışlayarak ya da alay ederek çözmeye çalışıyorlar.

Çocuk ve gençler şiddeti en çok televizyondan öğreniyorlar.

Televizyon, çocuklara taklit edebilecekleri pek çok davranış biçimi sunmaktadır. Sadece çocukların izlediği çizgi filmler de bile, binlerce şiddet öğesi vardır. Birde çizgi filmlere, akşamları ebeveynleri ile izledikleri programları da eklersek, çocuklar için model olabilecek çok sayıda saldırgan davranış biçimi ortaya çıkmaktadır. Zaman zaman gazetelerde okuduğumuz “11 yaşındaki çocuk arkadaşını vurdu”, “televizyondan etkilenen 8 yaşındaki bir ilkokul öğrencisi kendini kravatla gardıroba astı”, “liseli öğrenciler birbirlerini bıçakladı” gibi haberler çocuk ve gençler arasında yayılan şiddetin boyutunu gözler önüne sermektedir.

Gençler şiddet uygulayıcısı fakat kahraman! olan karakterleri örnek alıyorlar

Şiddet üzerine yapılan bir çok araştırma çocukların şiddeti taklit ettiklerini göstermektedir. Ailece, beğenerek izlediğimiz pek çok dizide şiddet kimi zaman açık ,kimi zaman örtük ve kibar bir şekilde verilmektedir. Pek çok dizi karakteri, şiddeti tek problem çözme yöntemi olarak kullanmakta, saldırganlık ödüllendirilmekte, gücün ve iktidarın gereği olarak sunulmaktadır. Yine, şiddet uygulayan karakterler haklı ,sempatik, sihirli, doğaüstü güçlere sahip ve aslında iyi kalpli karakterler olarak sunulmaktadır.

Televizyondaki acı ve şiddet insanları duyarsızlaştırıyor

Ekranlarda sürekli kan, gözyaşı ve şiddet gören insanlar, bir müddet sonra kendi yakınlarında cereyan eden acılara karşı duyarsızlaşıyorlar. Televizyon, gerçeği, bir film gibi algılamamıza neden oluyor. Kundağında vurulmuş bir bebek görüntüsünü ya da tankların üzerine yürüyen çocuk görüntüsünü bir hollywood filmi izler, rahatlığında seyredebiliyoruz. Çünkü daha önce bu tür görüntüleri, filmlerde defalarca görmüştük. Mesela, gündüz saatlerinde kadınlara yönelik sunulan programlarda, insanların acı ve dramları şova dönüştürülüyor. Oysa bu tür programları izleyen insanlar, bir müddet sonra yanı başındaki komşusunun dramına duyarsızlaşabiliyor.

Televizyon gençlere pek çok davranış biçimini öğretiyor

Her ne kadar TV yetişkinler için bir eğlence aracı olsa da, çocuk ve gençler için eğlencenin ötesinde bir anlam taşır. Televizyon çocuk ve genç için gerçek dünyaya açılan bir pencere, kolayca bulamadıkları bilgileri edindikleri bir kaynak görevi de görür. Peki ailece izlediğimiz en popüler dizi ve programlarda karakterler, diyaloglar, tema ve hikayenin gidişi gençlere ne tür mesajlar veriyor? Mesela, pek çok popüler dizide karşı cinsle nasıl konuşulacağına dair örnek söz ve davranışlar yer almakta, kadın-erkek ilişkileri özgürlükçü, risk almaya açık, romantizm ve cinsel odaklı işlenmektedir. Güzel kadınlar ve zengin erkekler, büyülü bir aşkın atmosferinde, her türlü ahlak değerini yok sayarak bir araya gelmekte, evlilik dışı ilişkiler bu aşkın atmosferinde olağan görülmektedir. Kimi gençlik dizisinde gençler otoriteye başkaldırmaya özendirilmekte, özgürlük tanımı başkaldırı ekseninde yapılmaktadır. Hırs, rekabet, hedefe ulaşmak için her yolun mubah sayılması, zenginlik, boşanma, serserilik gibi konular pek çok dizinin temasını oluşturmaktadır. Geleneksel değerler, bu değerleri temsil eden karakterler alay mevzuu yapılmaktadır.

Pek çok dizi ve haber programını izleyerek, çeşitli suç tekniklerini öğrenmek de mümkün olabiliyor. Yabancı bir evin kapısı nasıl açılır, başkasının kredi kartına ait bilgileri nasıl elde edebilir, çanta nasıl kapıp kaçılır gibi. Bazı hukukçular 5 yaşından itibaren televizyon izleyen çocukların 15 yaşına geldiklerinde,18 bin saldırı, cinsel taciz, kavga ve işkence yolu öğrendiklerini belirtmektedir.

Dizilerde cinsiyet rol tanımları nasıl yapılıyor?

Ekranlarımızı işgal eden dizilerde kadın- erkek rol tanımlamaları dikkat çekicidir. Bu tanımlamalarda çocuklar, bir kadın ya da bir erkek olarak nasıl olmalarını gerektiğine ilişkin oluşturulmuş ideal tipleri görmektedir. Bu tiplerin özelliklerine baktığımızda kadın ve erkek rolleri ya batı değerlerine göre tanımlanmakta ya da geleneksel roller çarpıtılarak verilmektedir. Kimi dizilerde de kadın özgürlükçü, hırslı, başına buyruk, erkekler ise maço gibi görünmeye çalışsa da aslında zayıf, biraz da aptal olarak da işlenebilmektedir. Bazılarında da kadınlar zayıf, pasif, en büyük amacı erkeği elde etmek olan, kurtarılmayı bekleyen taraf, erkekler ise maço, saldırgan, yarışmacı, güçlü, hizmet talep eden taraf olarak gösterilmektedir. Geleneksel değerleri benimsemiş karakterler eğitimsiz gösterilirken, eğitimli ve karizmatik karakterler batılı değerleri benimsemektedir.

Aynı şekilde, dizilerde yer alan mesajlarda, kadın ve erkekler akıl ve vicdanlarıyla değil, duyguları, tutkuları ve hırsları ile karar almaktalar. Mesela pek çok dizide aşk, evliliğin, çocuğun, her türlü toplumsal değerin ve ahlakın karşısında direnmeye çalışan fakat savunulması gereken tek duygu olarak sunulmaktadır.

Çok fazla televizyon izleyen kişiler gerçek dünyayı da televizyonda gördükleri şekilde algılamaya başlıyorlar

Kişiliklerini şekillendirmeye çalışan gençler, dikdörtgen bir kutu içerisinde gördükleri yetişkinlerin ve başka insanların hayatlarını gerçek olarak algılayabilmekte ve onlar gibi yaşama arzusu duyabilmektedir. Örneğin, sürekli ekranlarda zenginlerin abartılı yaşam tarzını gören gençler, bu yaşamlara özenmektedir. Dizilerde orta sınıf bir aile bile, gerçek hayattaki orta sınıf bir aileden, çok daha zengin ve refah içinde tanımlanmaktadır. Karakterler hırsları veya duyguları uğruna her türlü riski kolayca almaktadır. Televizyonda duygusal ve fiziksel birliktelikler hep evli olmayan çiftler arasında cereyan etmektedir. Günde en az 3-4 saatini bu tür yaşamları izleyerek geçiren insanlar, bir müddet sonra gerçek hayatı bu şekilde algılayabilmekteler.

Televizyon kadın ve çocukları tüketim çılgınlığına sürüklüyor

Tüketime yönelik bir çok ürünün tanıtımı, artık sadece reklamlarda değil, pek çok programın içinde yer almaktadır. Sadece dizilerde, özellikle kadın ve çocukları hedef alarak daha fazla tüketmeleri için, yüzlerce mesaj gönderilmektedir. Her gün izlediğimiz bu programlar suni ihtiyaçlar yaratmaktadır. Pek çok dizide çocuk ve gençler sigara, alkol kullanmaya özendirilirken, kadınlar daha fazla güzellik malzemesi kullanmaya teşvik edilmektedir.

Ayrıca hepimizin de bildiği ve tanık olduğu gibi, reklamlar, kısa süreli ve hareketli oldukları için 6-7 aylık bebekleri bile cezbetmektedir. Bu da henüz taze çocuk beyinlerin tüketim arzusu ve marka istekleri ile dolmasına neden olmaktadır. Reklam yaratıcıları Derneği’nin düzenlediği konferansta sunulan bir bildiride, çocukların ailelerin satın aldığı ürün ve markaların %67’sinde etkili olduğu belirtilmiştir.

Televizyon gizli kalmış duyguları açığa çıkarıyor

Televizyon, psikolojik bir uyaran görevi görerek, gizli kalmış ve henüz uyarılmamış duyguları açığa çıkarmaktadır. Çok küçük yaşlardan itibaren sürekli yetişkin yaşantısına ait görüntüleri gören çocuklar, daha erken bir yaşta ergenliğe girmekte, cinsel olarak daha erken olgunlaşmaktadır. Bazı dizilerde çocuk karakterlerin nasıl flört ettiklerini izleyen çocuklar, sınıf arkadaşlarına aynı şekilde yaklaşabilmekte, erken yaşlardan itibaren kız-erkek arkadaş edinebilme telaşına düşmektedir.

Çocukların anne babaları ile ilişkileri bozuluyor

Televizyonda hem modern ve bakımlı, hem de çocuğunun ihtiyaçları ile yakından ilgilenen anne modelini gören çocuklar, neden kendi annelerin de bu kadar bakımlı olmadığını ya da neden onlarında sofralarında 4-5 çeşit yemek olmadığını sorguluyorlar. Çocuklar, dizilerdeki çocuk karakterlerden etkilenerek, babalarından ekonomik seviyelerini aşan ürünler istiyorlar. Dizilerle, bu talepleri yerine getiremeyen ebeveynlerin suçluluk duyması sağlanmaya çalışılıyor.

Bazı dizilerde ise anne-babanın sahip olduğu geleneksel değerler,gencin önünde,bir engelmiş gibi lanse edilmektedir.Genç mutsuzdur ya da kötü yola düşmüştür çünkü ebeveyni onu anlamamıştır.

Televizyon kelime hazinemizi, dolayısıyla dünyaya bakışımızı daraltıyor

Televizyon, en önemli ifade ve iletişim aracı olan dil üzerinde oldukça olumsuz neticelere neden olmaktadır. Programlarda, Türkçe yanlış, kötü, yabancı özentili ve kısır bir şekilde kullanılmaktadır.

İnsanoğlunun binlerce yıllık dostu olan kitap, televizyon karşısında fazla direnememekte, gençler kitap okumak yerine televizyon izlemeyi tercih etmektedir. Oysa kitap okumak dikkat yoğunluğu ve düşünmeyi gerektiren bire eylemdir. Okumak zihinsel kapasiteyi geliştirirken, televizyon kitapta sayfalar dolusu anlatılan bir olayı saniyelik bir görüntüye indirgemektedir. Televizyonun bu hazırcı ve zihni kullanmayı gerektirmeyen özelliği, düşünmeyen, rahatına düşkün, yüzeysel bilgilerle donanmış bir neslin yetişmesine neden olmaktadır.

Kendimi ve çocuğumu televizyonun zararlı etkilerinden kurtarabilir miyim?

  • Ailelere düşen öncelikle çocuğu televizyon karşısında yalnız ve savunmasız bir biçimde bırakmamaktır. İzlediği programları mümkün olduğunca birlikte seyredin. Zaman zaman onunla konuşarak zararlı gördüğünüz konularda yorum yapın,“Bu çocuğun arkadaşına vurması çok yanlış değil mi? Konuşarak da problemini çözebilirdi” gibi.

  • Çocuğunuzun her programı izlemesine izin vermeyin.

  • Çocuğunuza model olun, sizde programlar konusunda seçici davranın.

  • Çocuğunuzu televizyon izlemek yerine, kitap okumaya yönlendirin.

  • Çocuğunuzun odasına ve kendi yatak odanıza asla televizyon koymayın. Televizyon oturma odasında ve merkezi olmayan bir yere konulmalıdır.

  • Zararlı gördüğünüz yayınları RTÜK’e bildirin.(Alo RTÜK hattı no:178)

Kategoriler
Yazılarım

Çocuğum Okulda Neden Başarısız?

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Bazı öğrenciler vardır, aileleri okulu ziyarete gittiklerinde hep övgüyle dönerler. Bu çocuklar eğitimlerinde istenilen davranışları kazanmış , beklenen akademik başarıyı göstermiş çocuklardır. Bunun yanın da kimi öğrenciler vardır ki, hemen hemen tüm derslerden başarısız olurlar. Gelişim düzeylerinin gerektiği bilgi ve beceriyi edinemezler. Pek çok veli ve hatta eğitimci öğrencilerin okul başarısındaki farklılıklarını zeka düzeylerindeki farklılıktan kaynakladığına inanır. Fakat yapılan araştırmalar, başarılı ve başarısız öğrencilerin zeka düzeyleri arasında bir fark olmadığını göstermektedir.

Okul başarısızlığı nedir?

Okul başarısı, öğrencinin bulunduğu sınıf ve derse göre hedeflenen bilgi, beceri ve davranışları kazanmasıdır. Başarısızlık ise, en az bir öğretim dönemi boyunca süren, hemen hemen her dersten, gelişim düzeyinin ve yeteneklerinin çok altında başarı göstermesi ve bu durumu bir türlü telafi edememesidir.

Okul başarısızlığının belirtileri nelerdir ?

    • Sık sık öğretmeninden, çocuğunuzun derste başarısız olduğuna dair uyarı alıyorsanız;

    • Saatlerce çalıştığı halde, çocuk konuları anlamadığından şikayet ediyorsa;

    • Çalışmaya harcadığı zamanın karşılığı olan notları alamıyorsa;

    • Ödevlerini baştan savma yapıyorsa;

    • Sınıfta derse katılmıyorsa;

    • Çocukta amaç ve değer eksikliği varsa;

    • Sınıfta çok sessiz ve uslu ya da çok gürültücü ve yaramaz ise;

çocuğunuzun okul başarısı düşük demektir.

Anne – baba çocuğun başarısızlığının nedenlerini bulmaya çalışmalıdır

Okul başarısının düşük olmasının pek çok sebebi vardır. Her çocuk farklı sebeplerden dolayı beklenilen başarıyı yakalayamayabilir. Öncelikle ebeveyn, çocuğunun başarısız olmasının altında yatan sebepleri araştırmalı ve çocukla birlikte çözüm yolları bulmaya çalışmalıdır. Eğer çocuğunuzun başarısızlık nedeni, normal zihinsel gelişiminde geri kalması ise, ebeveyn sabırlı olmalı, çocuğun ilgi, yetenek, zeka ve becerilerini iyi gözlemlemeli ve gerek gördüğü takdir de bir uzmandan yardım almalıdır.

Çocuk okulda neden başarısız olur ?

  1. Okul başarısı için zihinsel olgunluk tek başına yeterli değildir. Duygusal olarak henüz olgunlaşmamış çocuklar, kendilerine bir hedef koymada güçlük çekerler ya da okul ortamının gerektirdiği sosyal becerileri edinemedikleri için okulda bulunmaktan zevk almazlar. Bu tip çocuklar okuldan kaçma davranışı gösterebilirler.

  2. Çocuğun kendisini nasıl algıladığı okul başarısı için önemli bir faktördür. Çocuk yeteneksiz veya aptal olduğunu düşünüyor olabilir. Ya da tam olarak kendisini değerlendiremediği için ne yapmak istediğine karar vermekte güçlük çekebilir. Bu sebeple kendisine bir hedef koyma da yetersiz kalır.

  3. Bazı çocuklar öğrenmek için daha kontrollü bir ortama ihtiyaç duyarlar. Bu çocuklara neyin, nasıl yapılacağı basamak basamak anlatılmalıdır.

  4. Ders çalışma alışkanlığı kazanamamış öğrenciler başarısız olurlar

  5. Anne-babanın okula ve öğrenmeye karşı tutumu çok önemlidir. Okula ve öğrenmeye karşı olumsuz yaklaşan, eğitim hayatını gereksiz gören ebeveynler, çocuklarına farkında olmadan negatif duygular aşılamaktadır.

  6. Sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocukların öz değerleri düşük olur. Öz değeri düşük bir öğrenci kapasitesinin altında performans sergiler.

  7. Anne-babanın, çocuğun kapasitesinin üzerinde başarı beklentisi, çocukta kaygı yaratır. Çocuk başarısız olmaktan o kadar çok korkar ki, sonunda başarısız olur. Yine, anne-babanın düşük başarı beklentisi çocuğun motivasyonunu düşürür.

  8. Anne-baba arasında sağlıklı bir ilişkinin olmaması, evde huzursuz ve kaygı verici bir ortamın olması, çocuğun zihnini sürekli meşgul eder. Duygusal gerilim içindeki çocuk okulda başarı gösteremez.

  9. Çocuğa sınırsız televizyon izleme, oyun, bilgisayar oynama hakkının tanınması, bu konularda gereken sınırlamaların getirilmemesi, çocuğun vaktini iyi değerlendirememesine neden olur.

  10. Bazı geleneksel aileler, çocuktan sadece itaat ve bağlılık bekler. Çocuğun kendisini ifade edememesi, merak ve girişimciliğinin kabul görülmemesi, kendine güvenin hoş karşılanmaması, çocuğun kendine özgü bir kişilik geliştirmesine engel olur.

  11. Çocuk herhangi bir nedenle anne-babasına kızgın olabilir. Onları cezalandırmak için okulda başarısız olur.

  12. Ebeveynin çocuktan sürekli ders çalışmasını beklemesi, oyun, müzik, resim gibi faaliyetleri, spora veya televizyona harcanacak vakti lüzumsuz görmesi sonucu çocukta oluşan baskı, başarısızlığa neden olur.

  13. Ailenin çocuğu disiplin ederken bedensel cezalar kullanması, dayak atma gibi, başarısızlığa neden olmaktadır.

  14. Ailenin çocuğa yeterince ilgi ve sevgi göstermemesi.

  15. Okulda öğretmenin yetersiz kalması, konuları çocukların seviyesine indirememesi ve sınıfların kalabalık oluşundan dolayı öğrencilerle birebir ilgilenememesi.

Aile ne yapmalıdır?

  • Öncelikle çocuğunuzun başarısızlık nedenlerini tespit edin.

  • Başarısızlığın utancını çocuğunuza yaşatmayın. Bunun yerine çabalaması

  • Çocuğunuzla yeteneklerine uygun hedefler belirleyin.

  • Çocuğunuza , zamanını doğru kullanması hususunda örnek olun. Mesela, ona gezme veya televizyon izleme konusunda ölçülü olmasını tavsiye ederken, siz de bunları ölçülü yapın.
  • Çocuğunuzda her gün takdir edebileceğiniz bir davranış bulun. Onu sık sık övün.

  • Her zaman başarısının arkasından maddi bir ödül vermeyin. Başarısının başlı başına bir ödül olduğunu anlamasını sağlayın.

  • Küçük yaştan itibaren yaşına uygun sorumluluklar verin. Kendi problemlerini çözme becerisini kazanmasını sağlayın.

  • Kendi hayatınızdaki sıkıntılardan dolayı çocuğa eleştirel ve sabırsız davranıp davranmadığınızı kontrol edin.

  • Çocuğunuzun duygu ve düşüncelerini ifade etmesine imkan verin.

  • Onun yerine ödev ve sorumluluklarını yerine getirmeyin.

  • Birlikte bir çalışma saati belirleyin. O saatte televizyonu kapatın ve telefon görüşmelerini kabul etmeyin ve ders dışında bir şeyle ilgilenmesine izin vermeyin. O saate anne-babadan biri evde bulunarak gerektiğinde çocuğa yardımcı olabilir. Çalışma saatinde çocuğunuzun odasına girip kapısını kapatmasına izin vermemelisiniz. Çocuk ders çalışmasa bile, o saat içinde diğer tüm şeylerden mahrum bırakılmalıdır. Anne -baba etkili bir sonuç alabilmek için bu yöntemi uygulamada kararlı ve sabırlı olmalıdır.

  • Çocuğa ders çalışabilmesi için bir oda ya da bir köşe hazırlayın. Eğer evde küçük bir kardeş varsa, ders çalışan çocuğunuzu rahatsız etmesine engel olun.

  • Onu kardeşleri veya diğer akranları ile kıyaslamayın.

  • Ders çalışırken ya da kitap okurken çocuğunuzu yerinden kaldırmayın, ondan bir iş yapmasını istemeyin.

  • Notlarından çok, çabasını ödüllendirin.

  • Çocuğunuzla bilgi alışverişi yapın, onunla tartışın, birlikte ilginç şeyler okuyun.

  • Spor, sanat gibi faaliyetlerde bulunmasını teşvik edin.

  • Sık sık okulunu ziyaret edin, öğretmenleri ile konuşun.