Kategoriler
Yazılarım

Görünmez Örselenmeler

Örselenmenin (travmanın) İnsan psikolojisine/kişiliğine zarar verdiği hususunda toplumumuzda bilinçlenme artmış gözüküyor. Sosyal medyadaki psikoloji alanında paylaşımların gördüğü ilgi ve psikologların takipçi sayıları bence insanların bu konulara ilgi/ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Hala ara sıra “beni çocukken annem-babam çok döverdi, ne olmuş sanki psikolojim mi bozuldu” diyenler çıksa da. Fakat örselenme ile ilgili es geçilen noktalar var. Somut örselenmeler (dayak, cinsel istismar, kayıplar, şiddete tanık olma gibi, doğal afetler, savaşlar, göç) çok daha bilindik. Çoğu insan ben bunları yaşamadım ki, annem-babam bana bir fiske bile vurmadı, “neden böyle hissediyorum” diye yaşadığı güçlükleri anlamlandırma da zorluk yaşıyor. Es geçilen nokta, daha sinsi olan fakat somut örselenmeler kadar -bazı durumlarda daha fazla- zarar veren örselenme türlerinin varlığı.

Örselenmelerle ilgili bilmemiz gereken ilk şey, ne kadar erken yaşta yaşanıyorsa ve ne kadar şiddetli ise o kadar zarar verici ve etkisinin kalıcı olmasıdır. Yani erken yaşlarda yaşanan istismarlar (fiziksel, cinsel, duygusal) en ağır etkiyi bırakıyor.”Bebektir/çocuktur hatırlamaz, unutur, büyüyünce geçer“ ne yazık ki doğru değildir. Çünkü travma duygusal ve bedensel olarak, tüm algısal deneyimleri ile (görme, koklama, işitme) beyne kaydedilir. Hatırlatma da bu düzeylerde gerçekleşir.

Görünmez örselenmeler:

Ebeveynin çocuklarını kendilik nesnesi olarak kullanmaları aslında bir şiddet türüdür. Ebeveyn-çocuk ayrışamaz, ikilinin duygu-dürtü-ihtiyaçları birbirine karışır. Bu genelde iyi/ilgili anne baba olmanın gereği gibi yansıtıldığı için çoğu zaman fark edilmez. Ebeveyn, kendisinin karşılanmayan çocukluk

ihtiyaçlarını (sevilme, ilgi görme, takdir edilme gibi) çocuk üzerinden karşılamaya çalışır. Sevilmek için çocuğun her istediğini yapmak, başarılı olması için zorlantılı bir şekilde uğraşmak (çocuğun yerine ödev yapmak, etkinlikten etkinliğe sürüklemek ) gibi.

Örselenmiş anne/baba, çocuğunu kurtarıcı olarak görebilir. Bu şekilde gene çocuğu kendilik nesnesi olarak kullanır. Ebeveyn çocuktan kendisinin kaygı, değersizlik, üzüntü gibi duygularını azaltmasını bekler. Çocuğun görevi, ebeveyni iyi hissettirmek ya da kötü hislerine konteynır olmaktır. Bazı ebeveynlerin, çocuklarının “kötü hissetmesine” karşı toleranslarının düşük olması aslında kendi duyguları ile çocuğun duygularını ayırt edememeleri ile ilgilidir. Kötü hisseden aslında ebeveyndir ve ayrışma sorunları nedeni ile ebeveynde empati eksikliği vardır bu yüzden çocuğun gerçek duygularını okuyamaz ve kendi kaygılarını çocuğa boca eder. Bir müddet sonra kaygı çocuğa aitmiş gibi gözükür aslında çocuk burada sadece konteynır görevi görmektedir. “Sorunlu hale gelen çocuk” dikkatin odağına yerleşerek, ikinci bir işlevi daha yerine getirir. Bu işlev, ebeveynin kendi duyguları, kayıpları ile yüzleşmesini engellemektir. Ebeveyn artık kendi sorunları (kaygıları) ile uğraşmak yerine, “sorunlu çocuk” ile uğraşmaya başlar. Bu yüzden çocuk terapisinde bir ilke olarak “sorunlu çocuk yoktur, sorunlu anne-baba vardır.” Gene iyi/ilgili ebeveyn görünümlü gizil ensest eğilimleri aslında bir istismar türüdür. Babanınmkızına/annenin oğluna , diğer aile üyelerini dışlayacak şekilde aşırı ilgi göstermesi ve bu ilginin karşılıklıbağımlılığa dönüşmesi. Eşlerin birbirleri ile değil, oğlu/kızı ile bir çift gibi davranması. Toplumumuzda “hayırlı evlat olarak görülen”, anneye aşırı düşkün erkekler (gezmeye eşiyle değil, annesi ile gidenler grubu) , dertlerini eşiyle değil annesi /babası ile eğer ebeveyn ise oğlu/kızı ile paylaşanlar, gelini ile rekabete girenler, bu duruma örnek olarak düşünülebilir. 

Aşırı baskı, çocuğun her şeyine karışma, kontrol etme, sürekli yasaklar koyma (ayıp/günah) bir başka örselenme nedenidir. Dindar ailelerin çocuk yetiştirirken düştükleri hatalardan biri dini yasakları/kuralları çocuk üzerinde bir baskı aracı haline getirmeleridir. Yasakların/kuralların din gibi güçlü bir kaynaktan geliyor olması, doğru yaptıkları /haklı oldukları inancını pekiştirebilir. Pedogoji bilmeden yapılan din eğitimi ne yazık ki çocukta örselenmelere neden olabilmektedir. Ayrıca din güçlü bir savunma aracı (patolojiyi örten) haline dönüşebilir. Kendi narsisitik arzularını ya da agresyonunu din üzerinden ifade etme mesela. Bazı hocaların cehennemi büyük bir iştahla anlatmaları, cemaati sürekli ceza ile korkutmaları, günahkarlıkla yargılamaları kendi agresyonlarının Tanrı adına dışarıya atılması olarak düşünülebilir. Onlar, hem tüm bu günahlardan kendilerini beri görüyorlar, çünkü günahkar olanlar “ötekileri”, hem de Tanrı ile özdeşleşip yargı dağıtıyorlar. Asıl cehennemin kendi ruhları olduğunun farkında olmamaları da aslında kamil insan olma noktasından ne kadar uzak olduklarını düşündürtüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

dini sohbet sohbet islami sohbet muzik indir