Kategoriler
Yazılarım

ilaç mı  terapi mi ?

psychological-concept-human-thinking-brain

Her gün bir hap alarak sorunlarınızı çözebilme düşüncesi kulağa çekici gelebilir. Keşke o kadar kolay olsaydı! Zihinsel ve duygusal sorunların birden çok nedeni vardır ve ilaç tedavisi tek başına köklü  bir tedavi olmayabilir.

İlaç bazı semptomları hafifletmeye yardımcı olur ancak yan etkileri de vardır. Ayrıca, “büyük resim” sorunlarını çözemez. İlaçlar ilişkilerinizi düzeltmez, yaşamınızla ne yapacağınızı anlamanıza yardımcı olmaz veya neden sağlıksız seçimler yapmaya devam ettiğiniz konusunda size fikir vermez.

Rahatsız edici duygu ve düşünceler genellikle tedavi sürecinin bir parçası olarak ortaya çıktığından, terapi zaman alıcı ve zorlayıcı olabilir. Bununla birlikte, terapi, semptomların giderilmesinin ötesinde uzun süreli faydalar sağlar. Terapi size hayatınızı dönüştürmek için araçlar sunar – başkalarıyla daha iyi ilişki kurmak, kendiniz için istediğiniz hayatı inşa etmek ve yolunuza çıkan her türlü zorlukla başa çıkmak için.

Kategoriler
Yazılarım

Terapi ve danışmanlık nasıl yardımcı olur?

ÖĞRENCİ DANIŞMANLIĞI
 Terapi ve danışmanlık nasıl yardımcı olur?

Terapi, bir dizi zihinsel ve duygusal sorun için etkili bir yöntemdir.  Destekleyici bir kişiyle düşünceleriniz ve duygularınız hakkında konuşmak genellikle kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar. Endişelerinizi dile getirmek veya zihninizi meşgul eden bir şey hakkında konuşmak başlı başına  iyileştiricidir. 

Yakın arkadaşlarınıza ve aile üyelerinize sorunlarınız hakkında konuşmak çok yardımcı olsa da, bazen çevrenizdeki insanların sağlayamayacağı bir yardıma ihtiyaç duyarsınız. Ekstra desteğe, dışarıdan bir bakış açısına veya bazı uzman rehberliğine ihtiyacınız olduğunda, bir terapist veya danışmanla konuşmak yardımcı olur.  Arkadaşların ve ailenin desteği önemli olsa da, terapi farklı bir ilişki türü içerir. Terapistler, problemlerinizin kökenine inmenize, duygusal zorlukların üstesinden gelmenize ve hayatınızda olumlu değişiklikler yapmanıza yardımcı olabilecek, profesyonel olarak eğitilmiş dinleyicilerdir.

Terapiden yararlanmak için bir akıl sağlığı sorunu teşhisi konmuş olmanız gerekmez. Terapideki birçok insan, örneğin ilişki sorunları, iş stresi veya kendinden şüphe duyma gibi günlük kaygılar için yardım arar. Bazıları ise boşanma, kayıp gibi zor zamanlarda terapiye başvururlar.

Kategoriler
Yazılarım

Terapiden fayda sağlamak için neler yapmalıyım?

Terapiden ne elde etmek istediğinizi anlayın. Çevrimiçi terapiye başlama hedefleriniz konusunda ne kadar net olursanız, ilerlemenizi ölçmek ve süreçten en iyi şekilde faydalanmanız o kadar kolay olacaktır. Örneğin, belirli bir psikolojik sorununu ele almak için yardım arıyor olabilirsiniz veya hayatınızın işe yaramayan belirli bir yönü ile mücadele ediyor olabilirsiniz. Sebepleriniz ne olursa olsun, bunları terapistinize ilettiğinizden ve birlikte olduğunuz süre boyunca ele alındığından emin olun.

Terapistinize karşı açık ve dürüst olun. Terapi sırasında rahatsız edici veya acı verici duyguların ortaya çıkması yaygındır. Kendinisi mümkün olduğunca açın ve duygularınızı terapistinizle paylaşın. Bir şey hakkında konuşmak çok zor geliyorsa, bunu terapistinize bildirin. Ne kadar açık ve dürüst olursanız, terapistiniz size o kadar iyi yardımcı olabilir.

İşe koyulmaya hazır olun. Çevrimiçi terapi, haftada bir kez konuşmak için oturum açmaktan fazlasını gerektirir. Bir danışman, seanslar arasında yapmanız için size ödev verebilir veya gerçek dünyadaki durumlarda teknikleri denemenizi isteyebilir. Deneyimden en iyi şekilde yararlanmak için zaman ve çaba harcamaya hazır olun. Ve kendinizi sık sık terapi seanslarını atlarken bulursanız, kendinize nedenini sorun ve bunu terapistinizle tartışın.

Evde dikkat dağıtıcı şeyleri sınırlayın. Kendi evinizin rahatlığında bir profesyonelle konuşmak rahat olduğu kadar bölünmeye de müsaittir- çocuklar, diğer aile üyeleri, gürültülü komşular, telefon görüşmeleri çalan kapı gibi. Terapi için evinizin en sessiz olduğu bir zaman seçin, diğer aile üyelerinden sizi rahatsız etmemelerini isteyin, telefonunuzu kapatın ve diğer uygulamaları sessize alın.

Hızlı ve güvenilir bir internet bağlantınız olduğundan emin olun. Seanslarınız bağlantı veya bilgisayar sorunları nedeniyle sık sık kesintiye uğrarsa, terapi süreciniz zarar görecektir. İnternet hızınızı yükselterek veya kullandığınız yazılımı veya uygulamayı güncelleyerek yaşadığınız tüm teknik sorunları giderin.

Kategoriler
Yazılarım

Terapi Ne Kadar Sürer?

Terapi Ne Kadar Sürer?

Bu kişiden kişiye değişir. Bazı danışanlar birkaç seanstan sonra kendilerini daha iyi hissederken, bazılarının ruh sağlıklarını yönetmek için yıllarca veya ömür boyu psikoterapi seanslarına ihtiyacı olabilir. Olumlu sonuçları görmek için danışanların nihayetinde bir sorunları olduğunu anlamaları, değişim ihtiyacını tanımaları ve uzman tarafından önerilen tedavi planını takip etmeleri gerekir. Psikoterapi görmüş kişilerin yaklaşık %75’inin bundan fayda sağladığı gösterilmiştir. Bir terapi seansı en az haftada bir yapılır. Hafta da birkaç kez yapılan daha yoğun terapiler de mevcuttur. 

Terapi Seansı Ne Kadar Sürer?

Bir terapi seansı 40 dakika ile 1 saat arasında değişir. Bununla birlikte bazı seanslar, kullanılan yönteme göre (hipnoz, EMDR seansları gibi) daha da uzun olabilir. Genelde ilk seans için süre belirlenmez. Daha sonraki seansların süresi için bir çerçeve belirlenir.

Kategoriler
Yazılarım

Çevrimiçi (Online)Terapi Nedir?

Çevrimiçi terapi daha yaygın ismiyle Online Terapi, ruh sağlığı danışmanlığının ve psikoterapinin, canlı görüntülü sohbet şeklinde internet üzerinden yapılmasıdır. Çevrimiçi terapiler, teleterapi, telemental sağlık, e-terapi, çevrimiçi danışmanlık isimleri ile de anılabilmekte ve mesajlaşma uygulaması, telefon aracılığıyla ya da e posta yoluyla da uygulanabilmektedir.

Online Terapi Geleneksel Yüz Yüze Terapi kadar etkili midir?

Terapi, geleneksel olarak terapistin ofisinde yüz yüze yapılmaktadır. Fakat Covid -19 pandemisi ile birlikte online terapiler tercih edilmeye başlanmıştır. Her ne kadar online terapi uygulamaları yeni olsa da bu konuda yapılan araştırmalar bir çok kişi için online terapilerin, geleneksel terapiler kadar etkili olduğunu göstermektedir.

Online Terapinin Avantajları Nelerdir?

  1. Online terapilere erişim kolaydır.  İnternetiniz ve aygıtınız varsa bir çok uzmana ulaşabilirsiniz. Özellikle küçük bir şehirdeyseniz, bulunduğunuz bölgede yeterince uzman yoksa, online terapi alternatiflerinizi genişletecektir.
  2. Konforlu ve güvenlidir. Evinizdeyken, kendinizi açmak daha güvenli hissetmenize yardımcı olabilir. Evden çıkmanıza engel bir durumunuz var ise gene online terapiler ideal bir çözüm olabilir.
  3. Online terapi ile yol masrafından ve zaman kaybından tasarruf edersiniz. Çocuğunuza bakması için birilerini ayarlamanız gerekmez.
  4. Mahremiyet sağlar. Terapistin ofisinde gittiğinizde, tanıdığınız biriyle karşılaşma endişesi yaşayabilirsiniz. Online terapi bu açıdan kolaylık sağlar.
Kategoriler
Yazılarım

Neden profesyonel bir yardım almalıyım?

Ruh sağlığı alanında eğitim almış bir profesyonel ile konuşmak, hayatınızdaki zorlukları aşmanıza, sorunlarınızın altında yatan sebepleri fark etmenize, kendiniz ve ilişkilerinizle ilgili iç görü kazanmanıza, semptomlarınızı yönetmenize ve iyileşmenize yardımcı olur. Terapi sadece depresyon,  panik atak, obsessif kompulsif bozukluk gibi tanı veya teşhis almış bir zihinsel ve duygusal sağlık sorunları ile ilgili değildir. Her insanın hayatında zaman zaman baş etmekte zorlandığı dönemler olabilir. Ölüm, ayrılık, boşanma, işsizlik gibi kayıplar karşısında yaşadığımız sıkıntılar, evlilik ve ilişki sorunları, aldat(ıl)ma, iş stresi gibi problemler terapi yardımı ile daha kolay atlatılabilir. Terapi yaşamımızdaki bu zorlu olayları anlamlandırmamızı ve onlarla baş etmemizi kolaylaştırır. Bizlerin iyileşmesine ve gelişmesine yardımcı olur.

Bir profesyonel ile güvenilir bir yakınımla konuşmam arasında ne fark var?

Yakın arkadaşlarla veya aile üyelerinizle yapacağınız konuşmalar çok destekleyicidir. Fakat yaşadığınız sorun profesyonel bir müdahale gerektiriyorsa, bir uzmandan yardım almanız gerekir. Terapötik ilişki, yakınlarınızla kurduğunuz ilişkiden çok farklıdır. Bir terapist, sizi dinlerken, sadece söylediklerinizin içeriğini dinlemekle kalmaz, altında yatan duyguları, düşünceleri, savunmaları anlamaya çalışır. . Birçok sorunumuz erken dönem (bebeklik-erken çocukluk) ilişkilerimiz ile alakalıdır. Bu dönemlerde edindiğimiz ilişki kalıplarını çevremizdeki kişilerle tekrar etme eğiliminde oluruz. Terapist, ilişkilerinizde tekrar eden döngüleri anlamanızı sağlar. Size yorum yapar, anlamlandırmanıza yardımcı olur. Zaman zaman sizi farkındalığınız dışındaki şeylerle yüzleştirir. Terapötik ilişki duygusal onarıma imkan veren bir ilişki biçimidir. 

Kategoriler
Yazılarım

Ne zaman  terapiye başvurmalıyım?

Psikolojik sorunlarla mücadele ediyorsanız ya da zor bir dönemden geçiyorsanız terapi almak sizin için doğru bir tercih olacaktır. 

Öncelikle terapiye gelmek, utanılacak bir durum değildir. Terapi alıyor olmanız sizi “sorunlu” ya da “deli” yapmaz. Her insanın zaman zaman hayatında güçlükleri olur ve bazen bu konuda desteğe ihtiyaç duyar.  Nasıl ki kolunuz kırıldığında tedaviyi ertelemek ya da görmezden gelmek iyi bir fikir değilse, aynı şey psikolojik sorunlar için de geçerlidir. Güvenilir ve bu konuda eğitimli biriyle konuşmak sorunlarla baş etmede, öz güveni geliştirmede, ilişkileri düzenlemede ve öz değeri artırmada yardımcı olacaktır.

Ne zaman terapi almanız gerektiğiyle ilgili Amerikan Psikoloji Derneği, sizi sıkıntıya sokan bir veya daha fazla sorununuz varsa ve bu günlük yaşamınızı etkiliyorsa terapi almanızın vaktinin geldiğini öne sürüyor.

Terapi zamanının geldiğine dair işaretler

1- Kendinizi çok bunalmış hissediyorsunuzdur. 

Duygularınız yönetmekte zorluk çektiğiniz yoğunlukta ise bu o duyguların altında ezilmenize ve belki de günlük hayatınızı sürdürmede zorluğa sebep olacaktır. Bu durum doğal olarak iş hayatınızı, sosyal ve yakın ilişkilerinizi etkilemeye başlayacaktır. İşe ya da okula gitmek için yataktan kalkamamak, günlük görev ve ödevleri yerine getirememek, kendinize ve sorumlu olduğunuz kişilere bakım verememek,  karar alamamak ya da kararlarınızı sürdürememek, ani duygusal iniş ve çıkışlar yaşamak bazı örnek durumlardır. Duygusal bunalımın, stres, travma ve ilişki sorunları gibi pek çok nedeni vardır ve terapi ile duyguları düzenlemek ve ezici duygularla baş etme becerisi kazanmak mümkündür. 

2- Uyku sorunları yaşıyorsunuzdur.

Psikolojik iyi oluş ile uyku arasında sıkı bir ilişki vardır.  Sorun yaşadığımızda uyku düzenimiz bozulmaya başlar. Daha az ya da daha fazla uyumaya başlayabiliriz. Uyku yoksunluğu olumsuz düşünmeye yol açabilir ve sizi duygusal olarak daha savunmasız hale getirir. Aşırı uyku ise, sizi hayatı yaşamaktan alıkoyar. Duygusal sıkıntılar, uyku kalitenizi bozar. Ne kadar uyursanız uyuya kalmanıza ve kendinizi yorgun hissetmenize de neden olabilir. Uyku sorunları özellikle kaygı, depresyon, bipolar bozukluk ve DEHB yaşayan kişilerde yaygındır.

3- Sosyal olmaktan kaçınıyorsunuz veya ilişkileri sürdüremiyorsunuz

Duygusal sorunlar sizin arkadaşlarınızdan ve yakınlarınızdan uzaklaşmanıza neden olabilir. Daha              çok içe kapanır ve insanlarla daha az konuşursunuz. Terapi yaşadığınız şeyle ilgili biriyle özel olarak konuşmanıza yardımcı olur. Sosyal desteğe ulaşmanızı teşvik eder.

4- Kendinizi umutsuz hissediyorsunuzdur.

Umutsuzluk özellikle depresyonla ilgili bir durumdur.  Umut kötü zamanları atlatma konusunda önemli bir yakıttır. Terapi kişiye bir umut yolu açar.

5- Sürekli tekrar eden, sizi tüketen endişeli düşünceleriniz vardır.

Zaman zaman aklımıza bizi kaygılandıracak düşüncelerin gelmesi normaldir. Fakat bu düşünceler takıntılı ve müdahaleci hale geldiyse ve onlarla baş etmek için bir takım ritüeller geliştirdiysek bu OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluğun ) işareti olabilir. Terapi, bu düşünceleri sağlıklı bir şekilde nasıl kabul edeceğinizi, onlara nasıl meydan okuyacağınızı ve yöneteceğinizi öğrenmenize ve onların sizi kontrol etmesine izin vermeyi bırakmanıza yardımcı olabilir.

6- Duygularınızı kontrol edemezsiniz

Öfke, kaygı , korku, neşe  gibi duygularınızı kontrol etmede güçlük yaşıyorsanız bu duygu durum bozuklukları ya da kaygı bozukluğunun bir semptomu olabilir. Terapi, duygulara tepkileriyle mücadele edenler için çok yardımcı olabilir.

7- Hiçbir şeyi umursamıyorsanız

Yoğun duygular ezici ve dayanılmaz hale geldiğinde kişi aniden hiçbir şeyi umursamamaya başlayabilir. Bu durum klinik depresyonda çok yaygındır. Bu tip depresyon beraberinde intehar düşüncelerini ve girişimlerini getirebilir. 

8- İş yerinizde/okulda sorunlar yaşıyorsunuz.

Duygusal sıkıntılarınız işinizi veya okul hayatınızı etkilemeye başlayabilir. Sık sık rapor almak, işi tamamlayamamak, çalışma konusunda isteksizlik, okula devam edememek, performans düşüklüğü gibi sorunlar yaşayabilirsiniz. Bu sorunlar başlı başına stres ve endişe kaynağı haline gelir.

9- Normalden daha fazla veya daha az yiyorsunuz

Duygusal sıkıntılarla mücadele etmek sizi yetersiz veya fazla yemenize neden olabilir. Duygusal yeme, zihinsel sağlıklarıyla mücadele eden insanlarda çok yaygındır. Terapi genellikle düzensiz yeme de dahil olmak üzere çok sayıda zihinsel sağlık sorunu yaşayan insanlara yardımcı olmak için kullanılır.

10- Yakın zamanda kötü bir olay (travma) yaşadınız ya da geçmişinizde yaşadığınız travmalar hala etkisini sürdürüyor.

Terapi, yakın zamanda veya geçmişte bir travma yaşamış kişiler için çok faydalıdır. Travmanın ve bunun sizin için ne anlama geldiğinin üstesinden gelmenize ve hayatınızı yeniden inşa etmenize yardımcı olabilir.

11- Yas tutuyorsunuz ya da yas tutamadığınızı hissediyorsunuz

Kaybımız karşısında yas tutmak yolumuza devam etmemizi hatta gelişmemizi sağlar. Eğer yasın     getirdiği keder ve öfke ile baş etmede güçlük yaşıyorsanız, yasınız uzamışsa ya da yas tutamadıysanız  terapi almanız yasın konuşulmasını ve işlenmesini sağlar.   

12- Sorunlarınızla başa çıkmak için seks, madde, alkol kullanımı gibi yollara başvuruyorsunuzdur.

İnsanlar bazen acıdan kaçmak için uygunsuz savunmalar kullanırlar. Seks ve bağımlılık yapan her madde ve davranış (teknoloji bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı, kumar gibi) dopamin miktarını artırarak bir süreliğine daha iyi hissettirse de bu sürdürülebilir bir durum değildir. Her türlü bağımlılık beraberinde sağlık, finans, ilişki, sosyal statü, iş gibi birçok kaybı beraberinde getirir.  Anlık hazlar ne yazık ki sorunlarımızı çözmez çoğu zaman kendisi başlı başına bir sorun haline gelir.

13- Sağlık sorunları yaşıyorsunuz fakat doktorunuz tıbbi bir neden bulamıyor, psikolojik kökenli olabileceğini söylüyor.

Beden ve duygular arasında yakın ilişki vardır. Bazen bir şeylerin ters gittiğini anlatmak için bedenimiz bize sinyal gönderir.

Kategoriler
Yazılarım

Kim Olduğumuzun Cevabı Ergenlik Döneminde Saklı

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Ergenlik dönemi bir çocuğun yetişkine dönüşümünün hikâyesidir. Bu hikâyede genç “Ben Kimim?” sorusunun cevabını arar. Bulacağı cevaplarla kendiliğinin tanımını yapar yani bir kendilik kimliği oluşturur. Bu süreç psikolojide kimlik krizi olarak adlandırılır. Peki, kimlik krizi sürecinde genci neler beklemektedir ve aileler neler yapmalıdır?

1.Genç kendilik fiziksel tasarımını oluşturacaktır.

Buluğ çağı ile birlikte, çocuk için sürekli ve tanıdık olan beden tasarımı, günden güne değişen ve başkalaşan bir bedene doğru yol almaktadır. Kendilik fiziksel tasarımımız, fiziki görüntümüz ile ilgili hissimizi belirler. Mesela, bazı ergen kızlar, aslında çok zayıf oldukları halde, kendilerini aşırı kilolu hissettikleri için yemek yemeyi reddederler. Yakışıklı delikanlımız, yüzündeki birkaç sivilceye öylesine takmıştır ki, kendini çirkin hissetmekte ve sosyal çevrelerden kaçınmaktadır. Fiziksel görünümünü olduğu gibi kabul eden ve olumlu bir beden tasarımı oluşturabilen genç bu aşamayı başarı ile tamamlayacaktır.

Aile ne yapmalıdır?

Ergenlik döneminin özelliklerini doğru anlamalıdır. Gencin bedeni ile fazlası ile uğraşmasını anlayışla karşılayıp, onun duyguların incitmemeye dikkat etmelidir. Görünümü ile alay etmekten, olumsuz eleştiri yapmaktan kaçınmalıdır.

2.Genç cinsel kimliğini netleştirecektir.

Bir erkek ya da kız çocuğu doğduğu zaman, ailesi onu cinsiyetine uygun şekilde yetiştirmeye başlar. Sen kızsın ve şöyle davranmalısın; sen erkeksin şöyle olmalısın der. Ergenlikle birlikte çocuk ailesi ve toplum tarafından kendisine kazandırılan bu cinsel kimliğin hissine varacak yani kendisini erkek ya da kadın gibi hissedecektir. Bu hissi de karşı cins akranları vasıtasıyla kazanacaktır. Genç aşık olacak, karşı cins tarafından beğenildiğini, kabul gördüğünü hissedecek, sosyal ortamlarda kendini cinsel kimliği ile var etme imkanı bulacaktır.

Ergenlikle birlikte cinsel olgunlaşma başlar. Bu olgunlaşma sürecinde, ergen hormonel bir saldırıya uğramıştır. Bazen cinsel dürtülerini kontrol etmekte zorlanmaktadır. Eğer gencin yetiştiği çevre aşırı baskıcı ise, genç cinsel dürtülerinden dolayı utanç duyacak, kendisini suçlu hissedecektir. Bu durumda bu arzularını yok sayarak ileride sağlıklı bir yuva kurma şansını kaybedecektir. Eğer gencin yetişmiş olduğu çevre daha yumuşak ise, genç bu dürtülerini kabul edecek sadece arzusunu kime karşı ve ne şekilde yönlendirmesi gerektiği sorunu ile karşılaşacaktır. Ruhsal olarak sağlıklı gelişen bir genç bu arzusunu karşı cinsten bir akranına, bir film yıldızına vs. yönlendirirken, ruhsal gelişiminde gedikler olan bir genç bu arzusunu hem cinsine ya da aileden birisine yönlendirebilmektedir. Bu da beraberinde çeşitli psikolojik rahatsızlıklardan başlayıp, intihara kadar sürüklenen acı tabloları getirmektedir.

Cinsel ilginin yönelim şekli ise gencin yetiştiği kültürel ortam, dini inançları ve değerlerine göre belirlenecektir. Mesela, Amerikalı bir genç için cinsel ilişkiye girmek cinsel kimliğin belirleyicisi iken, muhafazakâr bir kültür çevresinde yetişen genç için bakışmak, mektuplaşmak, el ele tutuşmak gibi flört düzeyinde kalan davranışlar cinsel kimliğin oluşmasında belirleyici olacaktır.

Aile ne yapmalıdır?

Aile gencin cinselliğini kabul etmeli ve doğal karşılamalıdır. Genci utandırmamaya dikkat etmeli, onun mahremiyetine saygı duymalıdır. Erken yaşlardan itibaren cinsel terbiye vermelidir. Gencin cinsel kimlik oluşturma yolundaki eylemlerini, el altından desteklerken, ailenin sahip olduğu değer yargılarına göre gerekli sınırları cinsel terbiye içinde çizmelidir.

3.Genç kimlik bocalamasından kurtulacaktır.

Ergen kimlik oluşturma sürecinde alternatif davranışlar, ilgiler, ideolojiler arasında çeşitli rol denemelerine girişecektir. Tüm rol denemelerinin altında ise sosyal onay ve beğenilme ihtiyacı olacaktır. Sosyal onay aldığı roller kalıcı olup kimliğinin bir parçası haline gelirken, sosyal onay almadığı roller silinecektir. Genç bu süreçte bir süre gitar çalmakla ilgilenirken, ilgisi spor yapmaya kayacak. Bir süre A partisinin gençlik kollarına takılırken, bir müddet sonra tam tersi görüşlü bir partinin gençlik kollarına takılmaya başlayacaktır. Hayat provasında bir sağa, bir sola yalpaladıktan sonra 20’li yaşlarda bu süreci başarı ile tamamlayarak rol karmaşasından kurtulacak, kendine bir kimlik edinmiş olacaktır. Eğer genç kimlik bocalamasından kurtulamaz ise hayat arenasında yaşam boyu yalpalamaya devam edecek, 40’lı 50’li yaşlarda bile bir ergen gibi davranacaktır. Bazı ergenler, kimlik bocalamasından kurtulmanın yolunu ters kimlik geliştirmede bulacaktır. Ters kimlik sahibi bir kişi her şeye muhalefet eder. Kendisini girdiği her ortamda muhalefet ederek belli eder.

Aile ne yapmalıdır?

Aileler zaman zaman çocuklarının yaptığı bu rol denemelerinden rahatsız olmakta ya da panik yaşamaktadır. Bazen gence bilgiçlik taslayıp, onu engellemeye çalışmaktadır. Fakat genç bu denemelerle kendini bulacaktır. Aileden aldığı değerlere aykırı olan roller, eğer genç sağlıklı geliştiyse ve aile de bu konuda baskı yapmadıysa kalıcı olmayacaktır. Eğer aile aksi yönde baskı yaparsa, genç işi inada bindirip istenmeyen rolü kalıcı hale getirecek ya da artık rol denemelerine girişmeyip, pasif, girişimci ruhu olmayan bir birey olarak hayatını sürdürecektir.

4. Kendine mesleki bir yol çizecektir.

Kimliğin önemli parçalarından biri de meslektir. Genç bu dönemde mesleki rol denemeleri yapacak kendisine bir yol bulmaya çalışacaktır.

Aile ne yapmalıdır?

Genç ebeveyninin bir uzantısı değildir. Ondan ayrı bir bireydir. Meslek seçerken kendi ilgi ve yeteneklerine uygun alternatifler araştıracaktır. Aile bu arayışta onun önünü açmalı kendi başarmak istediği ya da kendince mantıklı sebepleri olan meslekleri seçmesi için gence baskı yapmamalıdır.

5.Genç kendine bir ideoloji belirleyecektir.

Bu dönemde genç dünyada ve ülkesinde olup bitenlerle yakından alakadar olacak, kendisine ideolojik bir duruş belirleyecektir. Çünkü etrafında olan birçok olayı, örneğin savaşları, siyasi kavgaları, ekonomik krizleri anlamlandırması için bir ideolojiye ihtiyaç duyacaktır.

Aile ne yapmalıdır?

Ailesi ile fazla çatışmalı olan gençler özellikle ailesinin tersi bir ideoloji benimsemekte, bu yolla adeta ailesinden intikam almaktadır. Genç farklı felsefi görüşler hakkında araştırma yapabilir, onları benimseyebilir. Aile bu hususta mümkün olduğu kadar gençle çatışmamaya dikkat etmeli, onun düşüncelerine önem verdiğini hissettirmelidir. Gereksiz tartışmalara girmek yerine düşünce alış verişi yaparak onun bireyselliğini kabul ettiğini içtenlikle gösterebilmelidir.

Kategoriler
Yazılarım

Kim Korkar Matematikten

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

Neden matematik öğreniyoruz?

Konuştuğunuz herkesin matematikle ilgili söyleyecek bir şeyleri vardır. Bazı insanlar matematiği sever, kimileri ise pek hoşlanmaz. Bazı öğrencilere göre matematik birçok kural ve formülden oluşan bir derstir. Kimine göre ise, matematik hayatın içindedir. Alışverişte bir şey satın alacağımız zaman, yemek yaparken kullanacağımız malzemenin ölçüsünü ayarlarken ya da bir bina inşa ederken, yani sık sık kullandığımız bir şeydir. Öyleyse matematik sadece sayılardan ibaret bir ders midir? Elbette sayıların önemi tartışılmaz fakat matematik aynı zamanda, ilişkileri görmeyi, sebep-sonuç ilişkisini kurabilmeyi, okuma ve yazmayı, tabloları, resimleri, grafikleri yorumlayıp kullanabilmeyi içerir. Bulmaca çözmek, gazete okumak gibi gündelik faaliyetlerimiz aynı zamanda bizim için birer matematik alıştırmasıdır.

Matematik fobik misiniz?

  • Matematik dersine gireceğim zaman ayaklarım geri geri gidiyor

  • Derste tahtaya kalkmak benim için bir kâbus

  • Matematik dersinde soru sormaya çekiniyorum

  • Şimdi bazı işlemleri anlayabiliyorum ama ileride konuların daha zorlaşacağından endişeleniyorum

  • En fazla matematik sınavına gireceğim zaman heyecanlanıyorum

  • Matematik sınavına nasıl hazırlanacağımı bilmiyorum

  • Derste konuları anlıyorum ama eve geldiğimde, sanki hiç sınıfta bulunmamışım gibiyim

  • Matematik dersinden kalkmaktan korkuyorum;

diyorsanız matematik kaygısı taşıyor olabilirsiniz.

Matematik kaygısı, matematik dersine karşı duyulan duygusal bir tepkidir. Genellikle geçmişte yaşanılmış olan olumsuz ve rahatsız edici deneyimlerden kaynaklanır. Bu tür deneyimler ileriki öğrenmeleri de engeller.

Matematik korkusundan nasıl kurtulabilirsiniz?

Matematik korkusunun kaynağı olumsuz deneyimlerdir. Bir kaç kez tekrarlanan başarısızlık durumu öğrencinin kendine güvenini ve bu dersi anlayabileceği inancını sarsar. Bir müddet sonra başarısız olduğu inancı, bir kısır döngü yaratır. Yani; ben matematikte başarısızım →konuları anlayamam→öyleyse çalışmam anlamsız→ben matematikte başarısızım.

1-Öncelikle matematiksel geçmişinizi tespit edin

  • İşlem kabiliyetiniz yetersiz ise matematiğin temel konularını çalışmakla işe başlayabilirsiniz. İşlem kabiliyeti, matematiğin ABC’si gibidir. Nasıl ki harfleri bilmeden okuma-yazma öğrenemezseniz, işlem yapmayı bilmeden, matematiğin diğer konularını öğrenmeniz mümkün değildir. Eğer işlem kabiliyetiniz düşük ise ders çalışmaya dört işlem, rasyonel sayılar ve işlemler, köklü ve üslü ifadeler, çarpanlara ayırma, özdeşlikler konularıyla başlayabilirsiniz. İlköğretim öğrencileri özellikle dört işlem kabiliyetini(toplama, çıkarma, bölme, çarpma) çok iyi edinmiş olmalıdır.

  • İşlem kabiliyetiniz iyi fakat konuları anlamakta güçlük çekiyorsanız; ders çalışırken konuları kavramaya daha fazla vakit ayırmalısınız. Özellikle matematiğin en güç alanı çeşitli problem tiplerini birbirinden ayırt edebilmektir. Yani hangi problem nasıl çözülür? Bu ayırımı yapabilme seviyesine gelene kadar konu çalışmasına devam edin. Birçok matematik kitabının sonunda konu tekrar problemleri vardır. Her konunun sonundan bir problem seçerek, bu problemler arasındaki farklılıkları not edin. Her problemin çözümü için yapmanız gereken, ilk basamağı yazın. Mesela; OBEB ile OKEK problemleri arasındaki fark nedir? Yaş problemleri ile işçi problemlerini nasıl ayırt ederim ve her biri için işleme nasıl başlarım gibi.

  • Güçlük çektiğiniz konuları asla atlamayın. Onları iyice öğrenmeden yeni konuya geçmeyin. Örnek problemleri işlem basamaklarını iyice kavrayana kadar tekrar tekrar çözün. Bunun vakit alacağını da aklınızdan çıkarmayın.

  • İşlem kabiliyetiniz iyi, konuları anlıyor fakat çok hata yapıyorsanız; konu çalışmasından çok pratik yapmaya zaman ayırmalısınız. Bir konuda kendinizden emin olana kadar çok örnek çözün. Problem çözerken yanınızda bir saat bulundurun ve bir müddet sonra gittikçe kısalan sürelerde problemi çözüp çözemediğinizi kontrol edin.

2- Başarmanız gereken konuları küçük parçalara ayırın ve basit örneklerden zor örneklere doğru ilerleyin

Matematik dersinde elde edeceğiniz başarılar, geçmiş olumsuz deneyimlerinizin izini silecek, gelecek öğrenmeleriniz için yol açacaktır. Bunun için eksiklerinizi bir an önce telafi etmeye başlayın. Basit konuları çok iyi anlayana ve problem çözümünde yeterince otomatikleşinceye kadar soru çözmeye devam edin.

3-Olumsuz iç konuşmalarınıza son verin

Bunu asla anlayamam, bu problemi çözmem imkânsız, başaramayacağım gibi içinizde sürekli tekrarlanan iç konuşmalarınıza kulak vermeyin. Olumsuz iç konuşmaların insana hiç bir faydası yoktur. Bu konuşmalardan kurtulmak için şu yöntemi kullanabilirsiniz:

  • Olumsuz iç konuşmalarınız başladığı zaman gözlerinizi kapatın ve konuşan sesi bir hoparlör gibi düşünün.

  • Şimdi bu sesi(hoparlörü)öne çağırın gelsin. Ne diyor? Bu sese ihtiyacınız var mı? Size bir faydası var mı? Eğer cevabınız olumsuz ise o hoparlörün sesini kısın, artık hiçbir şey söyleyemesin.

  • Ya da o sesi kaile almadığınız biri karşınızda konuşuyormuş gibi düşünün (mesela bir çizgi film karakteri gibi)

Matematik dersine nasıl çalışılır?
1-İhtiyaç duyduğunuzda öğretmeninizden ya da bilen bir kişiden yardım isteyin

Yapamadığınız soruların yanına bir işaret koyun. Ev ödevlerinde yapamadığınız soruları atlamayın En kısa zamanda bu soruların çözümlerini bilen birinden öğrenin.

2.Sadece öğretmeni izleyerek konuyu anlayamayacağınızı unutmayın

Mümkün olduğunca çok örnek çözün.

3.Kuralları, formülleri, işlem basamaklarını küçük kartlara yazın

Bu kartlardan birini rastgele çekerek kural veya formül hakkında neler bildiğinizi kontrol edin. Bunu bir arkadaşlarınızla ya da aile fertlerinizle bir oyun haline getirebilirsiniz

4.Bir arkadaşınızla birlikte çalışın.

Araştırmalar, grupla çalışan kişilerin yalnız çalışanlara göre daha iyi performans gösterdiklerini ispatlamıştır. Zaman zaman birbirinizin işlemlerini kontrol edin.Araştırmalar, grupla çalışan kişilerin yalnız çalışanlara göre daha iyi performans gösterdiklerini ispatlamıştır. Zaman zaman birbirinizin işlemlerini kontrol edin.

5.Konunun başlığını muhakkak yazın.

Eve geldiğiniz zaman ödev yapmaya başlamadan önce defterinizdeki başlığı renkli bir kalemle çizin. Bu sizin ne yaptığınızı görmenize yardımcı olacaktır.

6.İşlem yaparken her basamağın yanına ne yaptığınızı kendi kelimelerinizle tekrar not edin

Kategoriler
Yazılarım

İlkokula Başlamak Çocuğun Hayata İlk Adımıdır

Psikolog Çiğdem KARAKUŞ 

İlkokula başlandığı günün her insan için özel bir hatırası vardır. Anaokulu tecrübesi olmayan pek çok çocuk ve ailesi ilkokul gününün heyecanı tatmaya hazırlanıyor. Çocuğun ilkokula başlaması, gerçek hayata ilk adımını atması anlamına gelir. Çocuk, ev ortamının sıcak ve korunaklı atmosferinden çıkıp, daha önce hiç tanımadığı pek çok akranının olduğu, uyması beklenen kurallar ve öğrenmesi gereken bilgilerle donatılmış yepyeni bir sosyal çevreye girer. İlkokula başlangıç bu açıdan pek çok güçlüğü de beraberinde getirir.

Okulun iki temel amacı vardır

Okulun temelde iki amacı vardır. İlki, çocuğu sosyalleştirmek yani sınıf içi ve sınıf dışı faaliyetlere uyumlu hale getirmek, ikincisi ise bilgilendirmektir. Bu iki amacın gerçekleşmesi için çocuğun zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal açıdan okul olgunluğuna erişmiş olması gerekir. Bu noktada anne-babaya düşen görev okul öncesi dönemden başlayarak çocuğu okula hazır hale getirmek ve okula başladıktan sonra da, okula uyum sürecinde çocuğu desteklemektir.

Çocuğu erken (72 aydan önce) okula göndermek doğru mudur?

Genellikle 72 aylık ( 7 yaşında) bir çocuk okula başlama yeterliliğine sahiptir. Fakat bazı çocuklar çevrenin de desteği ile daha erken aylarda okuma, ender de olsa yazma becerilerini edinirler. Daha erken bir zihinsel gelişme, ebeveyni çocuğu okula gönderme zamanı hususunda kararsız kılabilir. Böyle bir durumda, okula başlamak için sadece zihinsel olgunluğun yeterli olmadığını göz önünde tutmak gerekir. Çünkü çocuk okulda sadece bir takım bilgiler öğrenmez, bunun yanında okula uyum sağlamak, kendini yaşıtlarına kabul ettirmek, görevlerini yerine getirmek mecburiyetindedir. Yani sosyal, duygusal ve bedensel açıdan da okula hazır duruma gelmelidir. Erken yaşta okula başlayan bir çocuk uyum problemi yaşayabilir. Çocuklar kendileri ile aynı sosyal ve duygusal olgunluktaki akranları ile arkadaşlık etme meylindedirler. Eğer erken okula başlamış bir çocuk bu olgunluğu tutturamazsa arkadaşsız kalır. Ya da çocuk yeterli bedensel olgunluğa sahip olmadığı için bazı faaliyetlerden, spor gibi, geri kalabilir. Yine bu sınıf tarafından dışlanmasına neden olur.

Çocuğun okuldaki ilk günü çok önemlidir

Okuldaki ilk gün hem çocuk hem de ailesi için bir hayli heyecanlı bir deneyimdir. Çocuğunuz ilk gün ağlayabilir. Bu çok sık rastlanan bir durumdur. Bunu normal kabul ederek şu hususlara dikkat etmek gerekir.

  • İlk gün anne-baba da en az çocuk kadar heyecanlı ve kaygılı olabilir. Bu durumda çocuğa hislerinizi belli etmemeye dikkat edin. Çocuk sizin ne hissettiğini anlamak isteyecek ve sık sık sizi kontrol edecektir. Ebeveynin kaygısını hisseden çocuk, endişelenmek için haklı olduğu sonucuna varabilir bu da çocuğun sıkıntısını artırır.

  • Okula başlamadan önce çocuğunuzla, okul hakkında olumlu konuşmalar yapın. Yeni arkadaşlar edineceğinden, öğretmeninin onu çok seveceğinden ve çok eğleneceğinden bahsedin.

  • Çocuğun giysi ve eşyalarını bir gün önceden hazırlayın. Böylece okula hazırlık telaşını yaşamazsınız.

  • Çocuğa okulu gezdirin. Tuvalet, kantin gibi yerleri gösterin.

  • Çocuk ağlasa dahi ondan ayrılacağınızı kesin bir şekilde belirtin ve geri dönmeyin. Sınıfta bekleyerek oyalanmayın. Vedalaşmayı kısa tutun. Bir müddet sonra çocuğunuz kendini iyi hissetmeye başlayacaktır.

  • Bazı anne-babaların okul saati boyunca bahçede veya okul dışında bekledikleri görülmektedir. Böyle bir durumda çocuk, anne-babasını her gördüğünde, endişelenmesi gereken bir şey olduğunu zannedebilir. Çocuğunuzu gönül rahatlığıyla okulda bırakıp gidebilirsiniz. Bir müddet sonra çocuğunuz kaygısıyla başa çıkmayı öğrenecektir.

  • Çocuğunuza siz yanında olmasanız bile, güvende olacağını söyleyin.

  • Okul bitince onu okuldan alacağınızı özellikle belirtin.

  • Çocuğu vaktinde okuldan almaya dikkat edin.

  • Eve geldiğinde çocukla okulda yaşadıkları hakkında konuşun. Pek çok çocuk, okulda yaşadıklarını anlatmaktan hoşlanır. Çocuğunuzu dinlemeniz ve anlattıklarına ilgi göstermeniz onun okula karşı ilgisini pekiştirir ve öğrenme isteğini artırır.

  • Bazen çocuk yorgun olduğu için yaşadıklarından bahsetmek istemeyebilir. Bu konuda çocuğu zorlamayın. Dinlendikten sonra kendi isteği ile anlatmasını bekleyin.

Çocuk okula gitmek istemezse

İster okula yeni başlasın, ister ara sınıfta olsun bazı çocuklar okula gitmek istemezler. Çocuğun okul korkusu bir takım fiziksel yakınmalara neden olur. En yaygın görülen yakınmalar; baş ve karın ağrısı, iştahsızlık, huzursuzluk, rahat uyuyamama, mide bulantısıdır. Çocuğunuz normal zamanlarda gayet sağlıklı görünüyor fakat okula gitme saati yaklaştıkça bu tip yakınmalarda bulunuyorsa ‘okul sendromu‘ adı verdiğimiz, okula karşı bir kaçınma tepkisi geliştirmiş olabilir. Ebeveyn ilk etapta çocuğun bu isteksizliğinin altında yatan nedeni bulmaya çalışmalıdır.

Okul sendromunun sebepleri

  1. Ayrılık korkusu; Çocuk bütün gününü birlikte geçirmeye alıştığı annesinden ve evinden ayrılmaktan endişe duyuyor olabilir. Özellikle son zamanlarda ailede boşanma, ölüm, taşınma, ekonomik problemler gibi önemli değişiklikler yaşandıysa, bu tip krizler ayrılık korkusunu tetikler. Bazı çocuklar onlar okuldayken, evde kötü bir şey olacağından korkarlar.

  2. Arkadaş edinememe; Okul hayatının en güzel deneyimlerinden biri arkadaşlıktır. Arkadaş edinmekte zorluk çeken bir çocuk bir müddet sonra kendini yalnız ve dışlanmış hisseder. Çocuk utangaç olduğu için ya da sosyal becerilerinin eksikliğinden dolayı arkadaş edinemeye bildiği gibi, alışılmadık bir isminin olması, giyim tarzı, saç kesimi, konuşma farklılığı, yaşına göre daha küçük görünmesi gibi sebeplerden dolayı da akranlarınca alay mevzuu olabilir.

  3. Okulda yaşanan olumsuz bir hadise; Çocuk bir akranı ya da kendisinden daha büyük bir öğrenci tarafından tehdit edilmiş, korkutulmuş yahut alay edilmiş olabilir. Özellikle yalnız çocuklar bu tür hadiselere daha çok maruz kalırlar. Öğretmeniyle arasında bir sıkıntı yaşanmış olabilir. Çocuğun okulda veya okul yolunda başına gelen bir kaza dahi çocuğu okuldan soğutmaya yeterli olabilmektedir.

  4. Özgüven eksikliği; Bazı çocuklar ailelerinin desteği olmaksızın, yeni durumlarla ya da stresli ortamlarla başa çıkamazlar. Özelikle aşırı korumacı ailelerde yetişmiş çocuklara, özgüven eksikliğinden dolayı, okul gibi yeni ve meydan okuyucu bir ortama girmek ürkütücü gelebilir.

Aile ne yapmalı?

  • Okul sendromunun en iyi tedavisi, çocuğun her gün okula devam etmesidir. Çocuğunuzun düzenli bir şekilde devamını sağlayın. Bir müddet sonra, fiziksel şikâyetlerinin azaldığını göreceksiniz

  • Sabah kalktığında çocuğa nasıl hissettiğini sormayın çünkü bu çocuğa şikâyet etmek için cesaret verir. Eğer çocuğunuz evde gezinebiliyorsa, okula da gidebilir demektir

  • Okula geç kalsa dahi, çocuğu sınıfına götürün. Bu konuda taviz vermeyin.

  • Çocuğunuza niçin okula gittiğini anlatın ve onun anladığına emin olun.
    Bazı çocuklar okula anne-babalarının onu sevmediği için yolladığını düşünebilir. Özellikle, yeni bir kardeşin doğumuyla, çocuğun okula başlaması aynı zamana denk geldiyse, çocuk istenmediği duygusuna kapılabilir.

  • Çocuğunuzun duyguları ile alay etmeyin.

  • Çocuk, o evde yokken annesinin başına kötü bir şey geleceğinden endişe ediyor olabilir. Ona bütün gün ne yapacağınızı anlatın ve çocuğunuzu okul dönüşü zamanında karşılayın.

  • Çocuğun öğretmeninden yardım isteyin. Mümkün olduğunca sınıf ya da okul değiştirmeyi düşünmeyin. Eğer çocuk öğretmene karşı aşırı tepkiliyse ya da öğretmen çocuğa yardımcı olmak hususunda isteksiz davranıyorsa sınıf değiştirmeyi düşünebilirsiniz.

  • Çocuğunuzla, okul korkusu hakkında konuşun. Tam olarak onu neyin üzdüğünü anlatması için çocuğunuzu cesaretlendirin. Okulda yahut okul yolunda kötü bir şey olup olmadığını sorun. Eğer çocuk, okulda ağrılarının daha çok artığını söylerse alternatif bir çözüm sunun. Mesela, öğretmeniyle de konuşarak, bir müddet başka bir yerde uzanabileceğini ama kendini iyi hisseder hissetmez sınıfa geri dönmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz. Yalnız bu konuşmayı okula gideceği vakitte yapmayın.

  • Çocuğunuza akranları ile oynaması için imkânlar sağlayın. Özellikle bünyesi hassas olan çocuklar, evde daha fazla vakit geçirirler. Bunu tersine çevirin. Çocuğunuzu sık sık sokağa ya da arkadaşlarının evine oynamaya gönderin.

  • Çocuğunuzun kendine olan güvenini artırmaya çalışın. Bunun için yaşına uygun sorumluluklar verin. Olumlu davranışlarını, küçük de olsa başarılarını övün. Çocuğunuzu eleştirmekten kaçının.

  • Çocuğunuzun sosyal becerilerini geliştirin. Örneğin, oyuncaklarını paylaşma, oyun kurallarına uyma, kaybetmeyi kabullenme gibi.

  • Bazı çocuklar anne-babalarının yüksek beklentilerini gerçekleştiremediklerinden dolayı okula gitmek istemezler. Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin ve yeteneklerine uygun hedefler koyun. Kısa sürede okumaya geçme, çok güzel yazı yazma, aritmetik işlemlerini hemen çözme gibi yeteneklerini aşabilecek beklentilere girmek, çocuğunuzun cesaret ve motivasyonunu azaltacaktır.

Okuma-yazma ve saymayı öğrenirken çocuğa nasıl yardımcı olunabilir?

İlköğretimin temel amacı çocuğun okuma-yazma ve aritmetik becerilerini kazanmasını sağlamaktır. Bu becerilerin kazanılması için ilk önce çocuğun duyuları, kasları ve zihni yeterince olgunluk kazanmış olmalıdır. Aile bu üç becerinin kazanılmasında şunlara dikkat etmelidir.

  • Okumayı öğrenirken, çocuğun yazılanları parmakla takip etmeden, gözüyle, alçak sesle veya içinden okumasını sağlayın. Kelimeyi okumadan önce harf harf veya hece hece tekrar etmesine engel olun.

  • Çocuğunuzu kitap okumaya özendirin. Ailecek evde kitap okuma seansları düzenleyebilirsiniz. Anne-babasının kitap okuduğunu gören bir çocuk, bu hususta daha hevesli olacaktır.

  • Çocuğunuzu kitapçıya götürün. İlgisini çekebilecek, bol resimli kitaplar almasına sağlayın.

  • Kitap okumayı eğlenceli bir faaliyet haline getirin. Yine de çocuk okumak istemezse baskı yapmayın.

  • Yazma becerisinin kazanılması için, öncelikle çocuğa kalemi nasıl tutacağını öğretin. Kalemi başparmağı ile işaret parmağı arasına yerleştirin. Orta parmağını, kalemin ucundan yaklaşık 1-2 cm. yukarıda kalemi destekleyecek şekilde konumlandırın. Kalemi doğru tutmayı öğrenene kadar sık fakat kısa süreli alıştırmalar yaptırın.

  • İlk zamanlar yazma faaliyeti çocuk için bir hayli zor olacaktır. Düz, yatık, yuvarlak çizgiler çizmesi için el ve parmakları yeterince gelişmiş değildir. Çocuğunuzun ismini yazdıktan sonra, üzerine ince bir kâğıt koyup kopya etmesini isteyebilirsiniz.

  • Çocuk düzgün bir şekilde yazı yazamıyorsa, 2-3 dakika süren kısa yazma alıştırmaları yaptırın.

  • Sayı kavramının gelişmesi için okul öncesi dönemden itibaren çocuğunuza, sayılarla nesneler arasında ilişki kurmasını sağlayacak etkinlikler yaptırın. Mesela, merdivenleri çıkarken basamakları saymak, çevredeki rakamlara dikkatini çekmek, sayı yazma alıştırmaları yapmak, zarlı oyunlar oynamak gibi.

  • Çocuk okumayı, yazmayı ve sayı saymayı kendi gelişim hızına göre öğrenir. Sabırlı olun ve asla çocuğu azarlamayın.

Ders çalışma alışkanlığının kazanılması

  • Çocuğa ders çalışabileceği sessiz ve rahat bir ortam hazırlayın. Ödevlerini yaparken başında beklemeyin. Bunun yerine ara sıra yanına gelerek, çabasını övebilirsiniz.

  • Ders çalıştıktan sonra çocuğun hoşlandığı bir faaliyeti yapmasına izin verin; sokakta arkadaşları ile oynamak gibi.

  • Ders çalışma süresini kısa tutun. Mesela yarım saat ders çalıştıktan sonra 10 dakika ara verdirin. Çocuğun dikkati kısa bir müddet içinde dağılacağı için masadan kalmadan saatlerce çalışmanın hiçbir faydası yoktur.

  • Bazı çocuklar resim, müzik, spor gibi alanlarda daha başarılıdır. Bu alanlardaki yeteneklerini geliştirme imkanı verin. Bu çocuğunuzun özgüvenini artırır.

  • Çocuğunuzu başarılı arkadaşları veya kardeşleri ile asla kıyaslamayın.

  • Onun yerine ödevlerini yapmayın. Eğer ödevini yapmadıysa, öğretmene bunun nedenini, çocuğun kendisi açıklamalıdır. Onun yerine bu sorumluluğu almayın.